Mizah, biz akıllı insanların büsbütün çıldırmasını engeller.
AYDIN BOYSAN
O günlerde, 1930'larda filan, şimdi herkesin bildiği çayın yeni yeni içilmeye başladığı yıllarda yani, köy meydanına açılan kahveden gelen, mis gibi çay kokusuna dayanamayan Fakir Baykurt bir gün; "Çay isterim, ille de çay, kahve çayı" diye tutturmuş. Elif ana oğluna kıyamamış, elinden tutup kahvenin önüne götürmüş. Kahveci Topal Hüseyin'i çağırmış: "Hüseyin bir bardak çay getir!" Çay gelmiş, çayın nasıl içileceğini bilmeyen Fakir Baykurt, sıcak çaydan hızla bir yudum içmiş ama ağzı yanınca bardağı yere atmış. Çay yere dökülmüş ama toprak zemine düşen bardak kırılmamış. "Anam şimdi vuracak. Şurama mı vuracak? Burama mı vuracak? diye korkarken anası kahveciği yeniden çağırmış: "Hüseyin bir çay daha ver oğlana!"
İkinci çay gelmiş. Çayı üfleye üfleye, korka korka içmiş bizimki. Ama bir gözü de hep anasındaymış. Yıllarca sormuş durmuş: "Anacığım o gün çayı döktüm bir tokat vurmadın; neden vurmadın?"
Bu sorunun yanıtını anası yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir. Oğlunun sınıfını görmek isteyen Elif Baykurt, o gün sınıfa girer, oğlunun ders verişini izler. Beş sınıfı birden okutan Fakir Baykurt anasının ders izlemeye geldiği günü şöyle anlatır anılarında: "Sınıfta estim gürledim!" Ders bitince dışarıya çıkar ana - oğul. Baykurt dayanamaz, biraz da şımartılmak isteğiyle anasına sorar: "Anacığım, beğendin mi öğretmenliğimi?"
Anası: "Eh, işte fena değil!" der... Fena içerler Fakir Baykurt. "Nasıl fena değil, müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?"
Anası sakince konuşur: "Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını beni dinle! Ben sana hani o çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!.." (HAYRETTİN FİLİZ - Ege Telgraf)
FAKİR - ELİF BAYKURT
... Sultan Hamit, beni Mithat yukarı çıkardı ve bir gün o indirecek, güçlüdür, diyordu. Sultan Aziz'in ölümü ya da intiharından yıllar geçti ve yıllar sadece korkusunun artmasına sebep oldu ve beş yıldan sonra harekete geçti. Yıldız Sarayı'nda bir çadır mahkemesi kurdurdu. Mahkeme heyetinin arkasında, Adliye Nazırı Cevdet Paşa, tarihçi Cevdet vardı ve o idare ediyordu. Aslında idare edilecek bir iş yoktu, sonuç belliydi.
Mithat çok şakacıydı ve sonucu belli mahkeme bunu etkilemedi. Mahkeme Başkanı ilk önce İddianame'yi okudu ve sonra Mithat Paşa'ya nasıl bulduklarını sordu. Cevabı şudur: "İki mahallini doğru ve sahih buldum. Onun da birisi başındaki besmelesi ve diğeri nihayetindeki tarihidir, kusur yerleri yalan ve yanlış ve kaideyi menazırdan hariç sözlerden ibarettir..." (YALÇIN KÜÇÜK - soL Haber)
MİTHAT PAŞA
"Bir toplum mizah duygusunu kaybetmişse, aslında ciddiyetini kaybetmiştir."
OKTAY YILDIRIM - TUNCAY BATIBEKİ
(Satır Artığı)
Merhaba!