31 Mayıs 2015 Pazar

SİYAH AYAK




   (SİYAH AYAK: Safkan olmayan Fransızlara verilen takma isimdir. Aşağılayıcı bir anlamı vardır!)




   ..."Çağdaş Batı Değerleri"nin temelini oluşturan Fransız Devrimi'nin liderlerinden Maximilien Robespierre, 1792 tarihinde Jakobenler Kulübü'nde   yaptığı konuşmada Fransa'nın Korsika, Saint Domingo ve Afrika'da uyguladığı sömürgecilik politikasını mahkum ediyordu...
   ...İç politikada 1789 Devrimi'nin ilkelerini ulus-devlet modeli üzerinden hayata geçiren Fransa, dış politikada ise emperyal saldırganlığına devam etti...(SİNAN GÜZELTAN - Aydınlık Gazetesi)


   ...Fransa, Güneydoğu Asya, Kuzey Afrika ve diğer yerlerdeki sömürgelerinden aktardığı ekonomik artık sayesinde Fransız işçi sınıfının devrimci özelliklerini yok etti, onları kapitalizmin mezar kazıcıları olmaktan emperyalizmin ve kapitalizmin payandalarına dönüştürdü. Fransız sömürgelerinde Fransa'ya karşı yürütülen bağımsızlık savaşlarında Fransız sosyal demokratlarının tavrı sömürüden ve zulümden yana oldu...(YILDIRIM KOÇ - Aydınlık Gazetesi)


uyuşmaz yollarımız ayrı;
sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
benimki aslan ağzında;
sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
ama seninki de kolay değil, kardeşim;
kolay değil hani,
böyle kuyruk sallamak tanrının günü.


ORHAN VELİ KANIK




   ...Eşitlik-Kardeşlik-Özgürlük ilkelerini şahsında cisimleştiren Robespierre, 1794 Temmuzunda karşı devrimciler tarafından giyotine gönderildi...
   ...Fransa'nın eski sömürgelerinden Cezayir ve Mali kökenli Fransız vatandaşları tarafından saldırıların gerçekleştirildiği Paris'te Robespierre'in adını taşıyan bir sokağın dahi bulunmaması tesadüften ibaret değildir...
   ...Robespierre'in şahsında 1789 devrimini reddeden Fransa başta olmak üzere Batı, insanlık değerlerine karşı gerçekleştirdiği ihanetin bedelini kendi topraklarında da saldırıya uğrayarak ödemektedir.
                                                          (SİNAN GÜZELTAN - Aydınlık Gazetesi)

   (Paris'te 27 Ekim 2005 akşamı azınlık ayaklanmasının başladığı banliyöde işsizlik oranı yüzde 40'ın üzerindedir.)



   "Kesin olarak inanmaktayım ve bu inancımı yurttaşlarım da paylaşmaktadır ki, bir taraftan Batılı emekçiler, diğer taraftan köleleştirilen Asya ve Afrika halkları, bugün milletlerarası sermayenin, onları birbirine kırdırmak,
köleleştirmek ve efendilerinin azami karı için onları kullandığını anladıkları ve sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleştiği gün burjuvazinin iktidarı son bulacaktır."


MUSTAFA KEMAL




"Bizim mahallede kimse kimseye ne milletsin diye sormaz. Fukara adamın milleti mi olurmuş?

ELİF DURDU
(Düş Kıyamet)





Merhaba!

      
   
   

24 Mayıs 2015 Pazar

GÖÇMENLER VE KIYAMET GÜNÜ




   

(19-20 Nisan 2015)



   Fransız televizyonlarının değişmez haber akışıdır...

   Önce, spiker üzgün bir ses tonu ile "Libya'dan, İtalya'ya ulaşmak üzere yola çıkan kaçak göçmenleri taşıyan teknenin batması sonucu 300 kişi Akdeniz'in karanlık sularında hayatını kaybetti" haberini verir.
   Genellikle bu haberlerde, ölü ve yaralıların tam sayısı verilmez. Çünkü bir fazla ya da bir eksik, ölen göçmenlerin fazla da bir değeri yoktur.
   Hemen arkasından gelen haberde ise, Fransa'da göçmenlerin işlediği suç oranlarındaki artışa yönelik detaylı istatistikler uzun süre ekranda kalır...
   2011 senesinden önce kaçak göç için Libya sahillerinin kullanılması  veya Libya vatandaşlarının Avrupa'ya kaçak yollardan göç haberlerine konu olmaları nadirdir.
   Avrupa ülkelerinde Libyalı göçmenlere rastlamak imkansız gibiydi.
   2011'de ne değişti de Libyalılar birden Avrupa yollarında ölür hale geldiler?
   Hatırlamak gerekirse;
   2011'in Mart ayında, Fransa öncülüğünde Batı ülkeleri, 300 seneden bu yana yaptıkları gibi "medeniyet ve insan hakları" bahaneleri ile Albay Kaddafi yönetimindeki Libya'nın şehirlerini bombalamaya başladı...
   Fransa'nın katılmadığı 2003 Irak savaşında yaklaşık 500 bin Fransız Paris sokaklarında "savaş karşıtı" gösteriye katılmıştı. Ülkemiz televizyonları dahil olmak üzere dünyada Fransız halkının  "uygarlığı" üzerine pek çok yorum yapılmıştı.
   Aynı Fransız halkı, 2011 yılında Fransa'nın da dahil olduğu Libya müdahalesinde maalesef evinde kalmayı tercih etti...
   3 gün önce Akdeniz'de yine bir tekne battı. 
   İçinde çocukların da bulunduğu 700 can taşıyordu.
   Ülkelerinde terör estiren Batı destekli grupların zulmünden, daha iyi bir hayat özlemi ile yine Batı ülkelerine kaçmak zorunda bırakılmışlardı.
   Tekne battı.
   Spiker üzgün bir ses tonu ile "700 Afrikalı göçmen hayatını kaybetti" haberini verdi.
   Şimdi reklamlar...
   (SİNAN GÜZALTAN - Aydınlık Gazetesi)







(20 Mayıs 2015)


   Güneydoğu Asya ülkelerine gitmeye çalışan göçmenlerin yüzde 60'a yakınını Myanmar'daki insan hakları ihlalleri ve şiddetten kaçan "vatansız" Rohingyalar oluşturuyor. Güneydoğu Asya'da 4 bin Rohingya ve Bangladeşli göçmen, en az 40 gündür açık denizde bulunuyor. Teknelerde, Ekim 2014- Mart 2015 tarihleri arasında açlık, susuzluk ve dayak nedeniyle ölenlerin sayısının bine ulaştığı tahmin ediliyor. Myanmar'da 1982'de kabul edilen yasayla vatandaşlık haklarını kaybeden Rohingyalar "vatansız" sayılıyor. Birleşmiş Milletler'in "eziyet gören dini azınlık" olarak tanımladığı Rohingyalar, ülkenin batısındaki Arakan eyaletinde derme çatma kamplarda yaşıyor. Bangladeş'teki mülteci kamplarında da yaklaşık 29 bin Arakanlı Müslüman bulunuyor. Birleşmiş Milletler tarafından dünyanın en korumasız azınlık grubu olarak kabul edilen Rohingyalar, şimdi de bölge ülkeleri tarafından istenmiyor.





Kıyamet Günü
(MİCHELANGELO)



   "Kıyamet Günü" resmine başından beri karşı çıkan ve tablodaki imgelerin fazlaca müstehcen göründüğünü belirterek  tabloyu biraz daha "düzgün" hale getirmesini isteyen Papa IV. Paulus'a Michelangelo'nun verdiği  yanıt:
  "Papa'ya söyleyin, bu küçük bir mesele ve kolaylıkla uygun hale getirilebilir. Önce kendisi yaşadığımız bu dünyayı uygun ve yaşanılır bir hale getirsin, sonra bu tablo da aynı uygunluğa girecektir."



   Rüzgar ile onur arkadaş olmuşlar. Rüzgar atıp tutuyor, "buradan bir eserim Amerika'yı birbirine katarım ve dönüp gelirim. Buradan bir eserim, Asya'yı karıştırırım döner gelirim." Onur, rüzgara bakıp, "ben bir gidersem bir daha gelmem" diyor.






Merhaba!


   

19 Mayıs 2015 Salı

BAĞIMSIZLIK GÜLÜ




Mustafa Kemal Paşa'nın bağımsızlık tutkusu, onu tutarlı bir antiemperyalist yapıyordu.




  Gece Tayyarede Açıkta. Orhan Bahtiyar'ın romanının adı. Zaman; Büyük Taarruz'dan bir kaç gün önce. Roman kahramanları konuşuyorlar:
   
   "Ordumuz neredeyse Sakarya Muharebesi öncesindeki büyüklüğüne ulaştı...Yeni katılanların eğitimi  de neredeyse bitiyor. Yeni pilotlar ve makinistler yetiştirdik bir senede....Ruslar nakdi yardımlarda bulunuyor. Bu bizim için cephane ve yeni silah demek. Hatta Lenin, Paşa'ya bir mektup bile yazmış. Kızıl Ordu'yu yardıma göndermesi için bir sözünün yeterli geleceğini söylemiş."
   "Paşa ne cevap vermiş?"
   "Böyle bir şeyi yapmaması gerektiğini, yaparsa cepheyi ikiye böleceğini söylemiş."
   "O da ne demek?"
   "Yani buraya gelirsen seninle de savaşırım demek."
   "Çok doğru. Paşa tam bağımsızlık hariç hiçbir şeyi kabul etmez."







   ...Beyin bulanıklığının asıl nedeni; ülkenin ne kadar küçük veya büyük baş ileri geleni varsa alayının emperyalizmin işbirlikçisi olması yanılgısıdır. Bu kadar muhteremin hepsi hain olamaz diye düşünüyor haklı olarak. Çünkü devlet sisteminin çökertildiğini kavrayamıyor, her şeyin yolunda gittiğini sanıyor sade vatandaş. Osmanlı iki yüz yıl daha fazla yaşadı emperyalist paylaşım yapılamadığından. Ülkemiz şunu anlamak zorundadır, emperyalizm ölüyor acilen taze kana ihtiyaç var, o da Müslüman coğrafyasından temin edilecek. Tek engel emperyalizmin korkulu rüyası Atatürk, eğer o bir uyanırsa yandı keten helva! (DERVİŞ ERGÜN - Aydınlık Gazetesi)
   






Yerden alıp o gülü
Hangi gülü?
Bir topçu neferinin
Sakaryalı yaz toprağında
Sıcak kan gülü.

Alıp koklamak o gülü
Hangi baharda?
Türkçenin özgür kırlarında
Türkülerde burcu burcu,
Bilgeliğin ana gülü!

Bir basmadan alıp o gülü,
Hangi basmadan?
Nazilli fabrikasından
Pamuğumuzdan, emeğimizden,
Dokuduğumuz halk gülü.

Hoyrat ellerinden alıp o gülü
Hangi ellerden?
Uzak Teksaslı çobanların
Bilmediği, uğruna can vermediği
Türkiyeli o çileler gülü.

Yerine koymak, kutsamak o gülü,
Hangi yerine?
Mustafa Kemal'in bahçesine
Bir ulusun suladığı beslediği
Yediveren bağımsızlık gülü!

CEYHUN ATUF KANSU



   Yugoslaya'nın kurucusu Tito, 12 Mart 1978 günü ülkesinin kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada, şöyle der:

   "Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur...İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu'ya düşer. Anadolu'da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır."







İnceldikçe bağımsızlığın boynu
Kalınlaşır boyunduruk

ALİ YÜCE





Merhaba!

9 Mayıs 2015 Cumartesi

UNUTMA








   13 Mayıs 2014  tarihinde Soma'daki maden katliamında şehit olan madencilerin aileleri adına yapılan açıklamada, hayatını kaybeden 301 canın unutturulmak istendiği belirtilerek şu ifadelere yer verildi:

   "Unutmamızı istediler. 'Para verelim, ev dağıtacağız' dediler, 'gerekenler yapılıyor siz evinizde oturun ve artık unutun' dediler. Ama biz unutmadık ve unutmayacağız. Onların anıları, resimleri, çocukları, eşyaları, baretleri gözümüzün önündeyken nasıl unuturuz. Unutmak onları bir kez daha öldürmek olmaz mı?
   Bizim evlatlarımız bir kazayla, doğal bir felaketle ölmediler. Onlar bir iş cinayetinde katledildiler. Ülkenin enerji politikalarının, insana değer vermeyen maden işletmeciliğinin, emekçiyi yok sayan politikacıların, rödovans, taşeron, dayıbaşılık gibi ilkel çalıştırma biçimlerinin, denetimsiz hadi-hadi sisteminin, acımasız kar isteğinin, üç kuruşluk maskeyi, beş kuruşluk yaşam odasını esirgeyen zihniyetin, baştan savma müfettiş raporlarının, özelleştirme çılgınlığının, ucuz kömürle oy avcılığı yapma telaşının, patronla danışıklı sendikacılık yapmanın, bunların hepsinin birlikte hazırladığı bir katliamın kurbanı oldu bizim canlarımız."





   "Halkın yaşamıyla ilgili sorunları çözerken bireysel isteklerden, kavramlardan ve liderlerin hesaplarından daha güçlü bir şey vardır: Kitlelerin ihtiyaçları ve istekleri."





(Sosyalist Bulgaristan'ın kurucusu ve ilk başbakanı)



Kapitalist ekonomi sistemi: 
Üretimde temel amaç "kâr" etmektir. Mallar "satın alma gücüne sahip olanlar" için üretilir.

Sosyalist ekonomi sistemi: 
Üretimde temel amaç "toplum üyelerinin ihtiyaçlarının" karşılanmasıdır.




   28 Ekim 2014 tarihinde Karaman'ın Ermenek ilçesindeki maden ocağında meydana gelen kazada mahsur kalan hemşehrileri için Durmuş Ali Kestirici'nin yazdığı şiir:


"Bahri kardaş sen madenden gelmedin
Yavruların hepsi ağlar görmedin
Allı gelin hastalandı bilmedin
Bırakıp da şu kömürü gelmedin

Ali canım lanet olsun bu kömür
Madenin altında tükendi ömür
Sensiz soframızda yemek mi yenir
 Böylesi acıya bilmem ne denir

Gayrı görmem kısa boylu Kerim'i
Kim doldurur evde senin yerini
Kalleş kömür bastı senin tenini
Teselli eden yok nazlı gülünü

Hüsnü ev yapardın çatısı duru
Her taraf perişan borcumuz dolu
Sensiz gidemem ki bu yalnız yolu
Ben acı çekerim bir ömür boyu

Madende mi yattın benim Osman'ım
Seni gönderdiğime çok pişmanım
Ne yapar iki kız gencecik hanım
Maden yıkılmış dediler dondu al kanım

Daha tomurcukdun İsa Gözbaşı
Nasıl dursun ana baba gözyaşı
Ardında yoğudu tek bir kardaşı
Kalleş kömür yedi on sekiz başı"







yüz karası değil, kömür karası
böyle kazanılır ekmek parası

ORHAN VELİ KANIK




Merhaba!

1 Mayıs 2015 Cuma

HALKIN GÜCÜ




Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

BERTOLT BRECHT






   Ülkü Tamer'den:

   Bazı yönetmenler işlerine çok ciddi sarılırlar. Bir oyun mu sahneleyecekler, ya da bir film mi yönetecekler, oyuncuları, çevre düzenleyicilerini, ışıkçıları toplar, yapıt üstüne derin mi derin bir tartışma açarlar. Küçük çapta bir seminere dönüşür bu toplantı; bazen parti kongreleri gibi günlerce sürer.
   Warren Beatty, yapımcılığını üstlendiği ve yönettiği Kızıllar (Reds) filminde yüzlerce figüran kullanmıştı. Çok titiz çalışıyor, filminin gerçekten iyi olmasını istiyordu. Figüranların da, oyuncular gibi, filmin özünü kavramasından yanaydı. Ama bir sorun vardı ortada: Figüranlar, ne Komünizmi biliyorlardı, ne de Dünyayı Sarsan On Gün'ün yazarı John Reed'in adını duymuşlardı.
   Beatty, figüranları topladı. Bir kürsüye çıkıp, elinde mikrofon, uzun uzun John Reed'i anlattı onlara, Komünizm üstüne temel bilgiler verdi, sömürüden, emekten, işçi sınıfından söz etti. Konuşması sona erince, figüranlar kendi aralarında bir toplantı yaptılar. Toplantıdan sonra, aralarından seçtikleri temsilciler, Warren Beatty'ye gitti. "Sömürülüyoruz," dediler. "Emeğimize karşı aldığımız ücret çok az. Zam yapmazsanız işi bırakacağız." Beatty köşeye sıkışmıştı. Filmi kurtarmak için figüranların isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.





JOHN REED
(d.22 Ekim 1887 Portland, Oregon-ö.17 Ekim 1920 Moskova)

1917 yılında Rusya'da gerçekleşen, kendisinin de bizzat tanıklık ettiği Ekim Devrimi'ni anlattığı kitabı Dünyayı Sarsan On Gün'ü tamamladıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybeden Amerikalı gazeteci ve sosyalist John Reed, Moskova'da bulunan ve önde gelen Sovyet liderlerinin defnedildiği Kremlin Duvarı Mezarlığı'na gömülü bir kaç Amerikalı'dan biridir.





"Halkın gücüne inanmak, sonucunu kestiremeyeceğimiz bir umuttur."

MUSTAFA ŞERİF ONARAN





Merhaba!