"Biz insanlar zulüm gibi doğaya ters bir şeyi insanın icat etmiş olmasını kabul etmekten aciziz."
JOSE SARAMAGO
...İnsan dışındaki canlı dünyasında cana kıymanın tek nedeni, beslenme gereksinimi, yanı sıra da kendini, ya da türünü korumak için savunmadır. İnsan ise her türlü nedenle cinayet işleyebiliyor. Nedensiz, ya da sadistçe güdülerle de cana kıyabiliyor. İnsan dışındaki canlı dünyasında işkence yoktur. İşkence gibi görülen kimi uygulamalar yine beslenme gereksinimiyle ilgili uygulanan kimi yöntemlerdir. İnsan, kendi soyuna, yanı sıra da başka canlılara işkence uygulayan tek canlı türüdür. Sadece bu iki kötü özellik bile, insanı bütün öteki canlılardan köklü biçimde ayırıyor. Doğa kendi düzeni içinde yaşamını sürdürürken, insan soyu bu sürece de müdahale ediyor. İklimleri bozuyor, hem bitki hem hayvan dünyasında türleri değiştiriyor, canlı ve cansız doğanın yasalarını, işleyişini, doğallığını altüst ediyor.
Evren insan türü olmadan da vardı. Doğa da insan türü ortaya çıkmadan önce vardı, varlığını sürdürmekteydi. Doğa kendi yaralarını kendisi iyileştirecek yetenektedir. İnsan ise kendi türüyle birlikte doğayı da yok eden ve giderek bu yok edişte bugün hiçbir canlı türünün sahip olmadığı ve olamayacağı olanaklara sahip tek canlı türüdür. Hem kendisi, hem canlı ve cansız bütün varoluş için en tehlikeli, hatta tek tehlikeli canlı türü, insan dediğimiz bu türdür.
İnsan hiç var olmasa, bu canlı türü ortaya hiç çıkmamış olsa, canlı cansız doğa ve bütün bir evren ne kaybederdi?
Belki hiçbir şey...
Bütün bir insanlık tarihindeki ve günümüzdeki akıl almaz, tüyler ürpertici kötülükleri, alçaklıkları, zalimlikleri bir arada düşündüğümde, insan dediğimiz ve benim de bir mensubu olduğum bu türe inancım, güvenim, sevgim, en temellerinden sarsılıyor. Bilimde, kültürde, sanatta ulaşılmış olan bütün üstün başarılara karşın kötülük, insanın kimliğinde ilaçlara göre şekil değiştirerek, yeni kimliklere bürünerek yaşamaya devam eden alt edilemez bir mikrop gibi varlığını sürdürüyor. İyilik, merhamet, özveri, kötülüğe karşı başarılar kazansa da onun bütünüyle üstesinden gelemiyor. İnsan, hem kendisinin, hem canlı cansız varlıklarıyla doğanın, hem üzerinde var olduğu gezegenin en korkulur düşmanı olarak, kendini beğenmişliğin zirvelerinde var olmaya devam ediyor.
Bu böyle nereye kadar sürer, belli değil...
ATAOL BEHRAMOĞLU
(Cumhuriyet Gazetesi)
***
"Avrupa kavruluyor" haberlerini okuduğumuz şu günlerde, iki hafta önce Avrupa'da bir doğa bilimciden dinlediğim dehşet senaryosunu anımsıyorum: "Siz yırtabilirsiniz, biz yırtabiliriz ama çocuklarımızın çocuklarının, şimdi doğacak çocukların bir geleceği yok. Yıllardır bu konuda araştırmalar yapıyoruz. Bu gidişle 50 yıl sonra dünya kendisini yok edecek. 2-3 derecelik bir ısınma sonucu yok olacağız. Hadi hesaplarımızda hatalar yapmış olalım, 50 değilse 75 yıl sonra, ama kaçınılmaz!"
Bu dehşet senaryosu, bilim insanının ağzından araştırma konusu hakkında yaptığı soğukkanlı bir değerlendirme olarak dökülüyor: "Dünya bu zamana kadar birçok türün yok olduğu 5 büyük kitlesel tükenme (mass extinction) yaşadı. Bazen büyük bir meteor çarpmasıyla, bazen farklı nedenlerle. Şimdi 6'ıncısını yaşıyoruz; yalnız bunun öncekilerden farkı, insanın kendi elleriyle kendini yok etmesi olacak. Şimdiye kadar dünyada yaşamış türlerin yüzde 90'ı yok oldu, ama onlar kendi kendilerini yok etmediler."
İnsanın kendi eliyle kendini yok etmesi, "küresel ısınma"?
Durum, böyle faili genelleştirip muğlaklaştırılacak bir durum değil.
İnsanlığı intihara sürükleyen, "gemisini kurtaran kaptan"dır diyen kapitalizmdir. Bu gidişle, çok daha az insanı barındırabilecek dünyada, gemisini kurtarabilecek olanaklara sahip bir azınlığın, insanlığın yüzde 90'ını yok edecek edecek savaşları, salgın hastalıkları tetiklemesi işten bile değil.
Kapitalizme hayır demeden solcu olamazsınız, ancak kapitalizmin çılgınlığına sadece solcu olduğumuz için değil, insan olduğumuz için de dur demek zorundayız! (L. DOĞAN TILIÇ - BirGün Gazetesi)
***
"Sosyalizm veya barbarlık ikilemi hiç bugünkü kadar kendini dayatmamıştı."
Kapitalizm sürekli büyümek zorunda. Büyümeden varlığını koruyamaz. Dolayısıyla her kapitalist veya kapitalist işletme için büyümek veya yok olmak dışında bir seçenek yoktur. Kapitalizmde durmak diye bir şey yoktur. Hiçbir kapitalist "bu kadarı bana yeter" demez. Bu yüzden de her kapitalist ileriye doğru kaçmak zorundadır. Zira, mücadele çılgın, vahşi bir rekabet ortamında devam ediyor. Fakat temel bir çelişkiyle de malûl. Büyüyebilmek için her seferinde daha ileri, daha gelişmiş üretim tekniklerinin, teknolojilerin devreye sokulması gerekiyor. Bunun anlamı, canlı emeği, yani işçiyi makineyle ikame etmektir. Her seferinde daha az canlı emek kullanmak demek, 'işsizler ordusu'nu sürekli büyütmek demektir. Üretilenin satılmasının yani realizasyonun zora girmesi, üretimle tüketim arasında bir uyumsuzluk demektir. Tabii üretilenin satılamaması da kriz demektir.
Şimdilerde sistem artık yeteri kadar 'yeni değer', 'fazla değer', 'artı değer' üretemiyor. Makine-robot daha çok ve daha çabuk üretmeyi mümkün kılar ama yeni değer yaratmaz. Yeni değeri, fazla değeri sadece eti-kemiği olan insan, işçi, yani canlı emek yaratır-üretir. Makine-robot sadece daha önce yaratılmış, makinede 'dondurulmuş' değeri yeni ürüne aktarır, transfer eder. Şimdilerde sistemin tıkanmasının, patinaj yapmasının birinci nedeni, yeteri kadar yeni değer yaratamaması. Tıkanmanın ikinci bir nedeni daha var: Kapitalistler üretimin insani-toplumsal ve ekolojik sonuçlarıyla ilgili değillerdir. İnsana ve doğaya verilen zararla ilgili değillerdir. Oysa bir şey üretmek, doğadan bir şey çekmekle, eksiltmekle mümkün ve üstelik üretirken de, tüketirken de kirletmek kaçınılmaz. Sistem sınırsız büyüme-genişleme eğilimine ve dinamiğine sahip ama bu dünyanın kaynakları sınırlı. Bir önemli şey de, kapitalizmin kendini yeniden üretme hızıyla, doğanın kendini yeniden üretme-yenileme hızı arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkmış bulunuyor. Eğer buraya kadar söylediklerim doğruysa, bu artık kapitalist dünya sisteminin hem iç, hem de dış sınırına dayandığı anlamına gelir. Aynı şeyi başka türlü ifade edersek, artık bildik kriz veya krizler söz konusu değil. Bu tartışmasız bir uygarlık krizi. Dolayısıyla, neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Artık sistem dahilinde çözüm yok! Bir tarihsel dönemin sonuna gelindi.
Şimdilerde sistem artık yeteri kadar 'yeni değer', 'fazla değer', 'artı değer' üretemiyor. Makine-robot daha çok ve daha çabuk üretmeyi mümkün kılar ama yeni değer yaratmaz. Yeni değeri, fazla değeri sadece eti-kemiği olan insan, işçi, yani canlı emek yaratır-üretir. Makine-robot sadece daha önce yaratılmış, makinede 'dondurulmuş' değeri yeni ürüne aktarır, transfer eder. Şimdilerde sistemin tıkanmasının, patinaj yapmasının birinci nedeni, yeteri kadar yeni değer yaratamaması. Tıkanmanın ikinci bir nedeni daha var: Kapitalistler üretimin insani-toplumsal ve ekolojik sonuçlarıyla ilgili değillerdir. İnsana ve doğaya verilen zararla ilgili değillerdir. Oysa bir şey üretmek, doğadan bir şey çekmekle, eksiltmekle mümkün ve üstelik üretirken de, tüketirken de kirletmek kaçınılmaz. Sistem sınırsız büyüme-genişleme eğilimine ve dinamiğine sahip ama bu dünyanın kaynakları sınırlı. Bir önemli şey de, kapitalizmin kendini yeniden üretme hızıyla, doğanın kendini yeniden üretme-yenileme hızı arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkmış bulunuyor. Eğer buraya kadar söylediklerim doğruysa, bu artık kapitalist dünya sisteminin hem iç, hem de dış sınırına dayandığı anlamına gelir. Aynı şeyi başka türlü ifade edersek, artık bildik kriz veya krizler söz konusu değil. Bu tartışmasız bir uygarlık krizi. Dolayısıyla, neden söz ettiğini bilmek önemlidir. Artık sistem dahilinde çözüm yok! Bir tarihsel dönemin sonuna gelindi.
FİKRET BAŞKAYA
(BirGün Gazetesi)
***
Delindi sintine,
esirler parçalamakta pırangaları.
Yıldız-poyrazdır esen,
tekneyi kayaların üstüne atacak.
Bu dünya, bu korsan gemisi batacaktır,
taş çatlasa batacak.
Ve senin alnın gibi hür, ferah ve ümitli bir âlem
kuracağız Pirâyem...
NÂZIM HİKMET
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder