Ben ölsem be anacığım
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösömü bakkal
Borcuma mahsuben...
Ya aşklarım
Ya şiirlerim ne olacak
Ya sen ele güne karşı
Nasıl bakacaksın insan yüzüne
Hülasa anacığım
Ne ambarda darım
Ne evde karım var.
Çıplak doğurdun beni
Çıplak gideceğim
Ahmed Arif, elinde tahta bavulu, sırtında çarşafsız yorganı, sağında solunda iki polis memuru ile Ankara garından trene binmiştir...
Bileklerinde annesinin nakışlı mendili misali kelepçe...
Paramparça bir canla Eskişehir üzerinden İstanbul'a uzanmakta yolu...
Tren Eskişehir'de duruyor, iki köylü biniyor, biri erkek, öteki kadın...
Kadın bakıyor, dışarıda delikanlı bir bahar, yanında iki polis arasında bir yiğit...
Soruyor bir ara:
"Suçun nedir evladım?"
Ne desin, şiirinden başka bir "suç"un gölgesi düşmemiş ki künyesine...
"Sevdadır" diyor kısaca, ağulardan süzülmüş sesiyle...
Birden kadının yüzü aydınlanıyor. Çıkınını açıp para vermek istiyor.
Ahmed Arif almıyor, oysa cebinde beş liradan başka parası yok. (REFİK DURBAŞ - BirGün Gazetesi)
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
AHMED ARİF - LEYLA ERBİL
Eğme başını öyle, kabahatin varmış gibi yiğidim.
Sevdalanmaktan, adam gibi sevdaya tutulup sevinin ardından yürümekten büyük erdem mi var dünyada?
MUHAMMET GÜZEL
(Son Göç)
Öylesine güzel
Seviyorum ki seni
Öylesine saf,
Öylesine temiz,
Öylesine derin.
Ve öylesine değil.
ÖZDEMİR ASAF
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder