24 Ocak 2015 Cumartesi

ŞAİR VE ÖLÜM


ENVER GÖKÇE
(d.1920 Kemaliye(Eğin),Erzincan-19 Kasım 1981,Ankara)


  Osman Şahin, şair Metin Demirtaş'ın ölümünün ardından yazdı:

Yıllar önce, Enver Gökçe ile sinema oyuncusu Natalie Wood, aynı günde ölmüşlerdi. TRT, radyo ve tv'ler, Natalie Wood'la ilgili geniş haberler verdikleri halde, şiirimizin sessiz, büyük ustası Enver Gökçe'nin ölümünden tek satır söz etmemişlerdi. Metin Demirtaş bu ulusal "ihmali"de geçirir şiirinden:


Kadersizdi
Kadersizliği
Ölümünden sonra da devam etti
Natalie Wood ile
Aynı günlerde ölmeseydi
TRT'de ona da sıra gelecekti
Bir ağlayan
Eğin türküleriydi
Ona da şükretsindi.




METİN DEMİRTAŞ
(d.1938 Antalya-ö.27 Eylül 2014 Antalya)


Metin Demirtaş, Enver Gökçe'nin ölümünün ardından,12 Eylül karanlığında dövülerek öldürülen İlhan Erdost'a yazdı:

Merhaba İlhan
İşte Enver abiyi de getirdik yanına
Şu / Dünyada / Ayrılık / Var
Ölüm / Var
İlle de / Zulüm / Var
Diyen ozanı
Gülüşünden, su içişine kadar
Halk olan adamı

Mezarlarınız biraz aralı
Ama atsan
Ulaştırırsın herhal sigaranı

İki gözüm ona iyi bak
Dünyaya küskün gitti biraz
Zemheride çiçek açmış
Acılı, suskun bir topraktır o
Seslenmezsen
Merhaba demez
Hastadır, koluna gir
Yürüyemez
Ayakları tutuk
Bağışla İlhan
Öyle ya
Senin de kaburgaların kırık.




"Şükran Kurdakul deyince akla, yaşamın edebiyatla güzelleştirilmesi, edebiyatçının yaşamdan sorumluluk duyması gelir."
(ÖNER YAĞCI)



ŞÜKRAN KURDAKUL
(d.23 Mart 1927 İstanbul-ö.15 Aralık 2004 İstanbul)


Gücünüz varsa sizin
Sözcüğü tutuklayın.
Öğrenci, kitap, Türkçe
En güzel kavramı dilimin
Özgürlüğü tutuklayın.

Ben ki düşünüyorum
Var olduğumdan beri
Silahlar bana dönük
Savaşlar sizin için
Gücünüz varsa artık
Usumu tutuklayın.

Açtı kendini, bir bayrak gibi işte
Ölümün üzerinde Hasan Tahsin...
Bu silah başka silah
Bu ölüm başka ölüm
Gücünüz varsa sizin
Ölümü tutuklayın.







UĞUR MUMCU
(d.22 Ağustos 1942 Kırşehir- ö. 24 Ocak 1993 Ankara)





Son söz Cemal Süreya'dan:

"Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak"





Merhaba!


20 Ocak 2015 Salı

MÜZİĞİN PEŞİNDE




   "Ben genç olmanın ne demek olduğunu bilirim...Ama sen, yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsun...Gel arkadaşım, birlikte müzik yapalım...Ben eskiyi çalayım, sense yeni olanı söyle bana..."

ORSON WELLES



(d.6 Mayıs 1915 Wisconsin-ö.10 Ekim 1985 Los Angeles)







BRENNA MACCRİMMON

   Brenna MacCrimmon, Kanadalı bir halk müziği sanatçısıdır. Çok iyi Türkçe konuşan ve şarkı söyleyen MacCrimmon, uluslararası anlamda bir Türk Halk Müziği ses sanatçısı olarak kabul edilmektedir.Türk Müziği'ne ilgisinin 1980'lerde, Ontario'da bir kütüphane ziyareti ile başladığını belirten MacCrimmon, orada rastlantı sonucu dinlediği Ankara Radyosu kayıtları sonrası bu müziğe karşı duygusal bir bağ geliştirdiğini söylüyor:
   "Balkan müziklerini duyunca, çok farklı şeyler hissettim. Ritimleri, makamları çok hoştu. Sesler çok güzeldi. Özellikle kadın sesleri çok güçlüydü, aynı zamanda da duygusal. Sadece dinleyip bırakmak istemedim."
   Balkan müziği üzerine tezi nedeniyle Türk müziği üzerine de çalışmalar yapan, 1985'te geldiği İstanbul'da 5 yıl yaşayan MacCrimmon, Trakya ve Balkanlar'ı karış karış dolaşıyor. Bu kültürün yalnız müziği ile değil insanları ile de bütünleşiyor.





"Bir türkü bin yıl su altında kalıp arınmış bir çakıl taşı gibidir."

YAŞAR KEMAL








HAYRİ DEV
(2008 yılında Unesco tarafından "Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı" olarak değerlendirilmiştir.)




   Hayri Dev hiç okula gitmedi.Okuma yazmayı okula giden bir arkadaşından öğrendi. Cura denilen üç telli çalgıyı öğrenip, yaşadığı Gökçekaya Köyü'nün eski ismini taşıyan Masıt Kırığı denilen dokuz sekizlik mahalli ezgileri çalan ve söyleyen bir usta oldu. Evlere gidip yarenlik yaptı, düğünlerde insanları eğlendirdi. Ormanda, dağlarda çobanlar için çaldı, söyledi. Zaman böyle geçti. Taa ki 1992'ye kadar.
   1992 yılında hayatını değiştirecek bir olay oldu. Fransız Jerome Cler İspanya'da duyduğu bir bağlama sesinin büyüsüne kapılarak Türkiye'ye geldi. 1500 m. yükseklikteki Çameli ve Fethiye dağlarında uzunca bir süre bu sesin kaynağını bulmaya çalışırken yörenin kültürü hakkında 350 sayfalık bir tez hazırladı. Sorbonne Üniversitesi'nin Etimoloji Bölümü'nden doçentlik alması da bu tezle oldu. Cler, Türkiye'ye işte bu tarihlerde geldi, Hayri Dev'i buldu. Dinlediği ses, Dev'in elindeki üç telli saza aitti. Daha sonra 15 kişilik bir Fransız ekibi tekrar köye geldi. Dev'in hayatı "Ormanlar Arkası" adlı belgesel filmle anlatıldı. Fransız müzikologlar üç defa konser verdirtmek üzere ülkelerine çağırdılar. Hatta bir Fransız her yıl ders almak için Çameli'ne kadar geliyor; belgesel çekimler yapıyordu.
   Birkaç defa yurt dışına da giden Hayri Dev'e "Koca Usta" diyorlar. "Koca Usta" lakabını elinden her iş geldiği için almış. "Elin yapacağı her şeyi yaparım" diyor ve devam ediyor: "Ama hiçbirini yapmak istemedim. Çünkü ben çobanım ve müzisyenim. Çalgıcılıktan çok aç kaldığım oldu ama hiçbir zaman ondan ayrılmadım."
   



  
Gazeteci - yazar ve sendikacı Yaşar Seyman'ın sözüdür:

Bir Anadolu kadını olarak sadece türkülere sığınırım, başka da eyvallahım yoktur.
Düşünürün dediğini şiar edinirim:

"Türküleri yapanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür."







Merhaba!


14 Ocak 2015 Çarşamba

ÖDÜLLER




   "Benim için önemli olan kendi ülkemin insanları tarafından onurlandırılmak, takdir görmek. Yoksa Fransa'da, Almanya'da, Japonya'da birilerinin bana ödül vermesinin pek değeri yok."


ARA GÜLER
(d.16 Ağustos 1928 İstanbul)

1961'de İngiltere'de yayınlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı.





   "Resmi payeleri hep reddettim. Legion d'Honneur'ü de kabul etmemiştim. Fransız Akademisi'ne de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa, bunlar kişisel nedenlerim. Bir de bu ödülü verenlerin konumundan dolayı kabul edemem.
   ...benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin intikam alma girişiminden başka bir şey değildir."


JEAN PAUL SARTRE
(d.21 Haziran 1905 Paris- ö.15 Nisan 1980 Paris)

Sartre, 1964 yılında kendisine verilen Nobel Ödülü'nü, İsveç halkından özür dileyerek, kabul edemeyeceğini söylemiştir.




İnsan mı paraya bağlı,
para mı insana bağlı?
Bu; insana bağlı!


ÖZDEMİR ASAF
(d.11 Haziran 1923 Ankara- 28 Ocak 1981 İstanbul)






Merhaba!

8 Ocak 2015 Perşembe

CEMAL SÜREYA





TURGUT ÖZAL'A İNTİHAR ÖNERİSİ

   Ülkemizi sizden,
Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan
Kurtarmak için
Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla
Bir önerimiz var:

İntihar etmelisiniz!

Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.

Gelin, halkın önünde,
Üçümüz birlikte intihar edelim.

Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü,
Gününü ve saatini siz saptayın.

Ülkemiz sizden kurtulsun,
Biz de bir işe yaramış olalım.

22 Ekim 1989

CEMAL SÜREYA






Ülkü Tamer onun için şu dizeleri yazmıştır:

Tanrı
Bin birinci gece şairi yarattı,
Bin ikinci gece Cemal'i,
Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı,
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı





Sunay Akın'dan:

   Cemal Süreya Darphane'de müdür, paranın yerinde şair müdür. Bütün yolsuzlukları tespit edip, rapor eder, Ankara'ya gönderir, mükafat bekler, ama ses yok. Bir daha yazıp bir daha gönderir.
   Çok geçmeden zamanın bakanı Darphane'yi teftişe gelir. Gelir ama Cemal Süreya'nın elini bile sıkmaz. "Bu kapının arkasında ne var?" diyerek bütün odaları dolaşır. Cemal Süreya'ya hiç muhatap olmaz, yardımcılarına sorar: "Bu kapının arkasında ne var? Burada ne var?" İki saat dolaşır ve gider.
   Giderken Cemal Süreya der ki:
   "Bir kapı var ki, onu size hiç açmayacağız."
   "Hangi kapı? Ne kapısı?" der bakan.
   "Gönlümüzün kapısı."
   Bakan gider bir rapor hazırlar:
   Darphane'yi gezdim, çok pis buldum. Müdür Cemalettin Seber'i (Cemal Süreya) görevden alıyorum.
   Cemal Süreya bu yazıyı alınca bir basın toplantısı düzenler ve der ki:
   "Bakan haklı, gerçekten de o gün şanlı Darphane, tarihinde ilk defa kirliydi. O da Sayın Bakan'ın burada teftişte olduğu saatlerdi."





CEMAL SÜREYA
(d.1931 Pülümür- Tunceli, ö.9 Ocak 1990 İstanbul)


Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

Üstü kalsın...

CEMAL SÜREYA




Özdemir Asaf'ın dediği gibi:

gözlerimizin önünde
ilginç bir yaşam sürdürdü
anlattı, dinledi, güldürdü
ölümü düşünmüyorduk
düşündürdü.




ÖZDEMİR ASAF
(d.11 Haziran 1923 Ankara-ö.28 Ocak 1981 İstanbul)




Merhaba!

1 Ocak 2015 Perşembe

KARDEŞİM ALEKSİS

  






      İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından  işgal edilen Yunanistan'da, uygulanan ambargo sonucu açlıktan ölümler sıradan hale gelmişti. Kendisi de zor durumda olan Türkiye, bu duruma kayıtsız kalmayarak çeşitli kuruluşların düzenledikleri  kampanyalarda toplanan gıda yardımını ulaştırmak için Kızılay aracılığıyla bir gemi kiralar. 13 Ekim 1941'de ilk seferine çıkan "Kurtuluş" gemisinin, İstanbul- Pire arasında yaptığı beş seferde yedi ila sekiz milyon kg. kadar yiyecek götürdüğü ve bu seferler sayesinde  yaklaşık yarım milyon kişinin hayatta kaldığı tahmin edilmekteydi. Kurtuluş altıncı seferinde, Marmara Adası yakınlarında battı.
  Yunan Tarihçi Georgios Margaritis Diyor ki:
   "Kurtuluş, Yunanistan'ın en zor dönemlerinde yaptığı seferlerle Yunan halkı için umudun sembolü oldu. O battıktan sonra da Türkiye'den gemiler geldi, ancak bütün o gemilerin adı Kurtuluş olarak kaldı. Şöyle deniyordu: Evet bugün açsınız, ancak yarın Kurtuluş gelecek." 


CEMAL NADİR




   Sovyet Devrimi'nin etkisiyle bütün dünyada kendisini hissettiren Sosyalizm, Yunanistan'da da önemli bir taraftar kitlesine sahiptir ve Yunan Komünist Partisi, 1919'da başlayan Anadolu işgaline karşı Yunanistan'da büyük bir direnç gösterir. Bu eylemler sonucunda "vatana ihanetten" yargılanan yüzlerce Komünist Parti üyesinden 117'si 'Kardeşime kurşun sıkmam', 'Anadolu'nun işgali emperyalist bir oyundur' dedikleri ve bu görüşlerinde ısrar ettikleri için Atina'da kurşuna dizilerek katledilirler. Fakat işgal kuvvetlerinin Anadolu'yu işgalini engelleyemezler. İngiliz-Yunan Ordusu ile İzmir'e çıkan iki yüzü aşkın Komünist Parti üyesi, o dönemde İşgal Kuvvetleri Komutanlığı'nın Merkazi de olan İnciraltı Sahili'nde aynı direnişi gösterirler ve yayınladıkları 'Zito i Epanastasis' (Yaşasın İsyan) adlı manifesto ile işgale karşı çıkışlarını sürdürürler. 'Vatana İhanet' suçu ile açılan davalarda yargılanan iki yüz sosyalist asker, görüşlerinde ısrar ettikleri için, 1921 senesi Ocak Ayı'nın ilk günü, İzmir'de İnciraltı Sahili denilen bölgede kurşuna dizilerek katledilirler.







TUĞRUL KESKİN



   Yukarıdaki cümlelerle tanıttığı  "Zito i Epanastasis" (Yaşasın İsyan) adlı kitabını kurşuna dizilerek öldürülen Yunan Komünist Partisi üyelerine ithaf eden Tuğrul Keskin, şöyle devam ediyor:

   "Bir başka halkı öldürmemek için, kendi hayatlarını veren bu güzel insanlar, bizim topraklarımızda ölerek, İzmirliler'in kalplerine gömüldüler."




önce bir kahkaha çalınır kulağına
sonra rum şiveli türkçeler
o Boğaz'dan söz eder
sen rakıyı hatırlarsın

Yunanlıyla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın


BÜLENT ECEVİT






Merhaba!