4 Ağustos 2024 Pazar

YA REÇELİN KOKUSU ?

 

Arketipler yüzyılların ötesinde çıkarılıp havalandırıldı, nörolojik çalışmalar, genetik araştırmalar insanın sırrını çoktan çözdü, şimdi yapay zekânın, kimilerini korkutan kimilerini heyecanlandıran dünyasına giriyoruz.

İnsanı çözmek muamma olmaktan çıktı, fizyolojik bütün veriler elimizde. Ya duygular... Hayatı birdenbire karmaşık hale getiren duyguları kim irdeliyor? Evet tabii yine bilim, ama insanı en çok inceleyen sanatçılardır.

(ECE ÖZBAŞ - Cumhuriyet Kitap)

***


GEORGES DUHAMEL

Uygarlık sözü hangi anlama geliyor? Fabrikalar, makineler, uçaklar, kısacası başarıdan başarıya giden teknik ilerleme uygarlık mıdır? Yoksa uygarlık insanoğlunun kafasına, yüreğine yerleşecek bir insanlık anlayışı, sevgisi mi? Teknik gelişmeler insanı eskisinden daha mutlu mu kıldı, yoksa akla hayale gelmez mutsuzluklar mı getirdi ona? 
Georges Duhamel, daha 1918'de "uygarlık" sözünün gerçek anlamını çizmeye, aramaya girişmişti. İlk Dünya Savaşı'nı cephelerde bir doktor olarak geçiren yazar, sayısı dört bine varan askerin ameliyatını yapmıştı. Dost, düşman, hepsi insanlığa yararlı olmayan bir teknik gelişmenin kurbanıydılar. Çünkü insan teknik uygarlığa egemen olamamış, yarattığı araçlara kendini kaptırmış, giderek ona tutsak haline girmişti. Duhamel'in ilk yapıtlarından "Uygarlık" bu anlamı derinliğine işleyen öykülerle doludur.
Duhamel, gerçek uygarlık bütün bu toplardan, tüfeklerden, uçaklardan ötededir diyordu. Ona göre uygarlık "birbirinizi sevin" ya da "kötülüğe karşı iyilikle karşılık verin" diye bağıran bir sesti; şarkı söyleyen bir insan topluluğuydu. Makine tekniğinin gelişmesi insanoğlunu gerçek uygarlıktan uzaklaştırmıştı. Duhamel'e göre insanlığın yararına bir uygarlık yalnızca bilime ve tekniğe dayanmamalıydı. O, estetiğe ve aktöreye dayanan bir uygarlığın kurulmasını özlüyordu. İnsanlar kendilerini makine uygarlığına kaptırmamalıydılar, tersine, onu gerektiği gibi incelemeli, tanımalıydılar. 
(...)
O, Batı uygarlığının, Avrupa kültürünün bir aydınıydı. Ancak böyle bir toplulukta yetişebilirdi. Sovyetler Birliği'ne ve Amerika'ya yaptığı gezilerde düş kırıklığına uğraması tam bir Avrupalı olmasının sonucudur. Şu kısa öykü Duhamel'in kişiliğini yansıtır: Bir gün evlerde reçel pişirmenin hem yorucu hem de masraflı bir iş olduğunu, fabrikalarda seri halinde yapılan reçellerin çok daha ucuza çıkacağını söyleyen bir iktisatçıya Duhamel şu soruyu sormuştu: "Ya reçelin evin içine yayılan kokusu, onun hiçbir anlamı yok mu?" 
(...)
Duhamel 82 yıllık yaşamınca özlediği uygarlığı bulamadı. Tam tersini, tekniğin dev adımlarıyla ilerlediğini, "insanca uygarlığın" gittikçe ortadan silindiğini gördü. Bugün insanoğlunun yararına olmayan bir uygarlık kavramıyla karşı karşıyayız. Ona büsbütün tutsak olmadan önce yapılacak şeyler var. Bu uygarlığı eleştirmek, incelemek, anlamını duymak. Kısacası, bütün yeryüzü insanlarının, devlet adamlarının, bilginlerinin, savaşçılarının Duhamel'in şu tek cümlesindeki korkunç anlamı duymaları gerek: "Uygarlık insanoğlunun kalbindedir, orada değilse, hiçbir yerde değildir."

(OKTAY AKBAL - Konumuz Edebiyat, 1968)







Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder