Anlama, çok az kimse tarafından anlaşılan bir kavramdır."
(FRIEDRICH SCHLEIERMACHER)
***
PAUL VALÉRY
Paul Valéry'nin "Çok tehlikeli bir durum: Anladığını sanmak" sözünde ise bambaşka bir anlam var. Bir konuyu 'iyi anlamak' için onu 'iyi bilmek' gerektiği... Söz gelişi "sizi anladım, bu konuyu anladım" derken kişinin yanlışlar batağına yuvarlanacağını belirtmek istiyor. Kolay iş değildir 'anlamak' diyor. Kişi kendini bile anlayamaz, tanıyamaz. Bir ömür boyu 'kendisi' diye bambaşka birini 'anlar'. Son soluğunda belki kendine gelir, ama iş işten geçmiştir artık!
Yine Paul Valéry der ki: "Bizim için söylenen her söz yanlıştır. Ama bizim kendimiz için düşündüklerimizden daha yanlış değil." Valéry'ye göre "Kişi, düşüncesine oranla çok daha karmaşık" bir yaratıktır. Paul Valéry'nin 'Defterler'inde, böyle binlerce 'düşünce' vardır. André Gide, "Valéry'nin 'Defterler'inin yanında benim 'Günce'm önemsiz kalır" derken hiç de yanlış bir şey söylememiş.
Bugün de 'anlamak' konusundaki sözleri beni aldı götürdü bir yerlere... Anlamak için önce düşünmek gereklidir. Düşünmek, belli bir bilgi, bir deneyim, belli bir çaba ile gerçekleşir. Herkes 'düşünemez', ama 'düşündüğünü' sanır. En çok kötü politika adamlarında görülür bu 'düşündüğünü sanma' olgusu... Ağzına geleni söyler, nasıl olsa karşısındaki kalabalık dinlemektedir. Ama 'anlamak'ta mıdır? Neyi anlasın? Gerçek bir düşüncenin ürünü olmayan laf kalabalığının anlaşılacak bir yanı yoktur ki! Bu tür sözlerin, konuşmaların 'anlam'lı bir niteliği bulunmaz. Halk dinler, belki alkışlar ama sonra kendi kendine sorar, ne dedi, ne istedi? Nereye varmaktı amacı, bize ne gibi bir katkısı oldu ya da olacak? Uçmuş gitmiştir o sabun köpüğü sözcükler... Bir anlamsızlık, bir düşüncesizlik, bir 'zamanı geçirme' boşluğu kalmıştır geriye...
Öte yandan "Anlamak, hep anlamak, ama ben anlamak istemiyorum" der Jean Anouilh'un bir kahramanı... Ne olacak 'anlayacağız' da?.. Kendimizi ya da başkalarını! Keyfimiz kaçabilir, canımız sıkılabilir. Gelmiş gidiyoruz işte! Anlasak ne olur, anlamasak ne olur? Bu da kişinin bir yanıdır, 'boş veren, aldırmayan' bencil yanı... Aragon da bir dizesinde "Anlamak için çok zaman harcadım" demez mi? Demek ki 'anlamak' bir çaba işi, yorucu, üzücü, zaman zaman da kızdırıcı, bıktırıcı bir uğraş... Ne kendimizi, ne başkalarını, ne olayları, ne gidişi, ne çıkışı... Hiçbir şeyi anlamaya bakmamalı öyleyse! Bizden istenen, hep istenen budur, anlamadan benimsemek sözleri, istekleri, buyrukları... Düşünmeden, anlamaya kalkışmadan...
Ama gerçek bir 'insan' isek olacak iş değildir bu! İnsanoğlu düşünür, düşünmeyi öğrenmek ister, önüne ne denli engeller dikseler, ne gibi cezalar verseler de düşünme çabasından döndüremezler onu... Descartes "Düşünüyorum, var oluyorum" demişti. Valery ise düşünmenin zorluğunu bilen bir yazar olarak, şöyle düzeltmiş bu ünlü sözü: "Bazan düşünüyorum, bazan var oluyorum."
(OKTAY AKBAL - Yaşayıp Görmek)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder