Aylı geceler, büyüyen ayla birlikte daha da uzardı uykusuzlukları! Odasına dolan ay ışığı, aşksızlığını, yalnızlığını ansıtır, bütün özlemlerini uyarır, bütün anılarını karanlıktan aydınlığa çıkarırdı sanki.
Ay dolanırdı odasında!
Ah o taşra geceleri! O küçük kıyı kentinde akşam oldu mu işleyen saatler dururdu sanki. Akşam karanlığından gözü uyku tutuncaya kadar geçmek bilmez bir süre uzanırdı önünde. Evliler, yerli arkadaşları çeker giderlerdi evlerine. Mermer masalı bir lokantada, çoklukla yalnız, iştahsız iştahsız yerdi yemeğini. Bazı geceler üç beş arkadaş toplanır, içerler, poker oynarlardı. Gösterilen film iyi mi kötü mü diye düşünmeden kentin tek sinemasına giderler, filmden çok sinemaya gelen kadınlar kızlarla ilgilenirlerdi. Ama çoğu geceler şaşırıp kalırdı ne yapacağını. Dükkânları erkenden kapanan, ıssızlaşan, susan kentin küçük alanında, lokantadan çıkınca tek başına bulurdu kendini.
(...)
Ayın erkenden doğduğu bir gece, her akşamkinden daha yalnız kaldı. Yemekte iki kadeh rakı içti. Gece yarılanırken, gidecek başka bir yer bulamayarak, biraz yorgun, oda kiraladığı eve döndü. Kapıyı gürültüsüz açtı. Alt katta, bir oturma, bir yemek odası, bir sofa vardı. Pencerelerden sızan ay ışığı, sessizliğini bozuyordu sanki sofanın. Evin üst katında, denize bakan yönündeydi odası. Evin karaya bakan yönünde iki oda daha vardı. Birini yaşlı bir öğretmen kiralamıştı. Öbüründe evini kiraladığı kadın kendi oturuyordu.
Üst kata çıkan merdivenlere bir türlü gitmiyordu ayakları. Konuşmak, dertleşmek, eski aşklarını anlatmak, yaşamak istiyordu kısacası. Bir kımıldama oldu sofada. Hiç dikkat etmemişti, baktı, denize bakan pencerenin kenarında birinin oturduğunu gördü. Karaltı ayağa kalkınca tanıdı. Evin kadınıydı.
Kadın yavaşça:
- Benim, dedi. Sinemaya mı gittin?
Kadına doğru yaklaştı:
- Dolaştım. Sinemaya gitmedim.
- İyi etmişsin..
Üç aydır evinde oturuyordu. İlk kez dikkatle baktı kadına.
(...)
- Bu aylı geceler deli ediyor beni, dedi..
Kadın iç çekti:
- Kimi etmiyor ki?
- Ay büyürken uyuyamıyorum! Silip alıyor gözümden uykuyu..
Kadı daha uzun bir iç çekti:
- Hep öyle..
Dalgaların hafif hafif kıyıya çarptığı duyuluyordu pencereden. Köpek ulumaları duyuluyordu. Bir köpek uzun uzun uludu.
Kadın:
- Aya uluyor! dedi.
O, biraz şaşkın karşıladı bu sözü:
- Aya mı?
- Aya elbet! Bu ay hangi canda rahat bırakır ki?
(NECATİ CUMALI - Ay Büyürken Uyuyamam)
Aynı saatlerde, Sinanlı'da Siren Hanım, yatağında dönüp durmaktan sıkılıyor. Kalkıp pencereden bakıyor. Tepede kocaman bir ay. Gökyüzü pürüzsüz lacivert bir cam. Bir fiske vursa çınlayacak. Ay büyümüş. Köpek ürümeleri o tepeden öte tepeye kadar birbirine eklenip uzuyor böyle gecelerde. İnsanların huzursuz uykusuzluğunda biraz da eski vahşet çağlarından kalma tedirginlik yok mudur?
(AYLA KUTLU - Asi... Asi)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder