"Sosyalizm, insanlığın baştan beri kazanmış olduğu bilgilerin bütününden doğmuştur. Sosyalist olmak için insanlığın yarattığı bütün düşünce zenginliklerini içine sindirmiş, belleğine işlemiş olmak gerekir."
(VLADIMIR I. LENIN)
***
Zamanın çok daha ağır aktığı bir çağda, ürettiğimizi bugüne oranla daha adil paylaşarak yaşayıp giderken neredeyse dünyanın büyük bölümünde, her gereksindiğimizi kotarılmış, paketlenmiş, hazır edinir olduk. Gıda da öyle. Giyim de öyle. Barınma, ulaşım, eğlence de öyle. "Üst akıl" neyi, nasıl ve ne zaman istiyorsa... Sanki olağanüstü bir düşünce birliği var.
"Sizin için her şeyi düşündük; yormayın kendinizi, seçtiklerimiz arasından seçin dilediğinizi... Saatler boyu ara(ştır)makla zaman yitirmeyin. Okuyup yorulmayın, düşünüp heder olmayın, sorular sorup hedef olmayın!"
İnsanlığın yerkürede var oluşu dikkate alındığında birkaç saniye bile tutmayacak bir zaman aralığında gelindi buralara. Dönemlere, çağlara ad verme merakımızla bu son kısacık dilime de yakıştırmalarımızın ardı arkası kesilmedi. Bugün söylenen yarın eskiyince gelsin yenisi: Teknoloji çağı, otomasyon çağı, iletişim çağı, bilişim çağı, hız çağı...
Bir yanda insanın daha iyi, daha mutlu bir ömür sürmesi, dünyanın yaşanabilir koşullarının bozulmaması çabaları; bilim sanat insanlarının uğraşı bu erek doğrultusunda sürüp gidiyor. Bir yanda daha çok kazanma, daha çok kâr, dolayısıyla pazarı "canlı" tutma, ihtiyaç olmayan için ihtiyaçmış algısını yaratma doymazlığı... Yine insanın "bulduğu" sistem ve yönetim anlayışı da her geçen gün daha çok körüklüyor bu doğala ters anlayışı...
Bir yanda her adım adil bir hayat için olsun çabası, bir yanda gölgesi satılmayan ağaçtan bana ne doymazlığı. Ve neredeyse hangi düşünceye, inanca yaslanırsa yaslansın, sanki değişmeyen kural; bu büyük çatışmanın, kimi parıltılı / ışıltılı anlar dışında, hep kurulu düzenin, haksızlığın değirmenine su taşıması.
Hayatın seyriyle hiç mi hiç ilgilenmeden / farkında bile olmadan düşüyoruz yola. Sonra gelsin "böyle gelmiş böyle gider" köleliği; "kral öldü yaşasın kralın sunduğu / sağladığı konfor!" Karşı çıkma, ayak direme hallerini bertaraf etmeninse her yolu "mübah" !
Şimdi sözün burasında, şu son dönem için yeni bir adlandırmayı anımsatalım: Sanırım epey bir zamandır -oysa hepi topu otuz yıl- "algı çağı" ndayız. Önceden de benzer çabalar, bütün toplumu "kandırma" işleri yok muydu? Vardı elbette. Ne ki "sosyal medya" diye adlandırdığımız "yeni" iletişim olanağıyla gereken "algı" yı istenen düzeyde ve en kısa zamanda yaratmak artık çok daha kolay ve etkili.
Pek çok eski haberi yeni, önemliyi önemsiz, işe yaramayacak olanı ihtiyaç, sakinliği tehlike, sevgiyi nefret gibi sunup bunları gönüllüce yaygınlaştıracak "köleler" e ulaştırmak yetiyor. Artık önemli olan gerçeğin ne olduğu değil, olup bitenin nasıl algılandığıdır. Kısacası, "Bir şeyin doğru olduğuna inanılıyorsa o şey doğrudur."
Aslında ortaya konan "Bir mantık zinciri: Rejim(ler) cahil olmamızı istiyor çünkü ne kadar cahil olursak o denli az eleştiririz. Ne denli az eleştirel olursak o denli kolay yönlendiriliriz. Dolayısıyla rejim(ler)in gücünü koruması o denli masrafsız olur."
[Y. BEKİR YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap (LUIGI BALLERINI'nin Mira Her Şeyi Bilir / ON8 Kitap - Türkçesi: TÜLİN SADIKOĞLU) adlı kitabının tanıtım yazısından.]
***
"İnsana aykırı dediklerimizi yapanlar da insanlar.
Toplumlar nasıl bir rejimle yönetiliyorsa insanlar da öyle yaşar."