Bir dostum anlatmıştı:
"Daha şehre girmeden, Aşkale'de yattığım hanın kahvesinde, esirlikten yeni dönen yanık yüzlü, tek kollu bir biçare bana, giderken bıraktığı oğlu, karısı ve anasından hiçbirini, hatta evinin yerini bile bulamadığı için, girdiği günün akşamında şehri terk ettiğini söyledi.
- 'Peki şimdi nereye gidiyorsun?' diye sordum.
Bir müddet düşündü. Yüzü alt üst olmuştu. Nihayet:
- 'Efendi', dedi; 'nereye gittiğimi ne sorarsın? Geldiğim yeri sana söyledim, yetmez mi?'
Doğru söylüyordu. Geldiği yeri öğrenmiştim."
Ölüm bu kadar yakından kokladığı insanların peşini kolay kolay bırakmıyordu. Er geç bir tarafta karşılarına çıkıyor, sofrasını açıyor, "Buyurun!" diyordu. Başka bir şey yapamadığı için sadece hatırlatıyordu.
(AHMET HAMDİ TANPINAR / Beş Şehir - Dergâh Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder