"Aslanım" sözü sadece saray hanımlarının dilinin pelesengi değildir, her evin kendine göre bir ya da birkaç aslanı vardır, bizimkinin aslanı da İbrahim'di. Kökleri Halep Mevlevi dergâhına kadar uzanan Mahinur Kalfa, eve geldiğinin haftasında onu baş tacı etti, ama yabani aslan yavrusunu tatlı sert Osmanlı terbiyesiyle doğru dürüst bir şekle, şemaile kavuşturmayı da ihmal etmedi. Yatması kalkması, yemesi içmesi yoluna girmişti İbrahim'in, ona verdiğim küçük ödevleri bitirdikten sonra Yusuf'un onun için tahtadan oyduğu kılıcı eline alıp, at başlıklı değneği bacaklarının arasına sıkıştırıp avluda kim bilir hangi hayâli düşmanın peşinde koşturuyordu. Atının adını benim koymamı istemişti, ben de Rozinante olsun demiştim, şu daha önceden sizlere sözünü ettiğim, bizim okulda öğrendiğimiz uzun hikâyedeki atın adıydı bu. İbrahim'in bu tuhaf kelimenin ne demek olduğunu soruşuyla birlikte evde olduğum her akşama Don Kişot da maceralarıyla dâhil oldu. Göklerdeki mekânında dinlenen değerli Cervantes umarım beni, o güzel serüvene küçük bir çocuğu güldürmek amacıyla yapmış olduğum birkaç gayretkeş ilaveden ötürü hoş görür. İspanyol şövalye ve atı Rozinante'nin maceraları başka merakların da kapısını açtı İbrahim'de, İspanyolca ne demekti, Yusuf'la ben neden Macarca konuşuyorduk ve Mahinur Kalfa onu niçin Arapça azarlıyordu? Dünyanın başka yerlerinde insanların ekmeğe, suya, havaya farklı kelimeler yakıştırması onu heyecanlandırmıştı, ama en çok Rozinante'nin dilinden anlamayı istiyordu, böylece atıyla o çok uzak ülkeye gidebilirdi. (SOLMAZ KÂMURAN / Macar - İnkılâp Kitabevi Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder