17 Nisan 2022 Pazar

ENSTİTÜ CENNETİ

 


"Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, köyler kent olurdu. Kapatıldı, kentler köy oldu!"

   Tüm Köy Enstitüleri, köylü çocuklarının emekleri ve bir grup yurtsever eğitimci eliyle kurulmuş, benzersiz eğitim yuvalarıdır. İnsanı bir bütün olarak geliştiren, mutlu eden, beceri kazandıran, güven veren kurumlardır.

   Enstitüler, köylü çocuklarının emeği ile köye ve köylüye can veren, susanları konuşturan, oturanları yürüten, düşündüren, türkü söyleten, resim yaptıran, hastaları sağaltan, ürettiren, mutlu eden, bilinçli ve planlı birer eğitim dizgesidir. 

     Her işin zevkle ve yarışarak yapıldığı (yerlerdir). Kimsenin boş zamanı yoktur. Türkü söyler, oyun oynar, mandolin çalar. Yatmışsa elinde kitap vardır. Yedikleri ekmekleri, meyveleri, sebzeleri üretenler, balıkçılık, hayvancılık, arıcılık yapanlar, derslikler, yatakhaneler, hamamlar, tarım yapıları gibi büyük işleri başaranlar, sıra, tahta, sandalye, masa, dolap, el aletleri yapanlar onlardır.

   Her okulda okunan kültür dersleri, enstitüde daha uygulamalı olarak verilmektedir. Her öğrencinin öğretmenlik dışında bir mesleği vardır. Yüzmeyi, bisiklet, motosiklet kullanmayı öğrenen, dikiş-nakış bilen ve kendi giysilerini üreten de onlardır. 

    Çevrelerinden halkbilim derlemeleri yapan, oyunları, söylenceleri, halk danslarını, türkülerini derleyen, onları yeni formlarda sahnelere, alanlara ve kentlere taşıyan, basının gündeminde düşmeyen de onlardır. Yurt ve dünya klasikleri, mandolinleri ve diğer çalgıları, fırçaları ellerinden düşmeyen onlardır. 

   İşte tüm bunları büyük bir zevk, yarış ve mutlulukla yapanlar, kendilerini nasıl çok yönlü geliştirdiklerinin de bilincindedir. Bu nedenle, yarattıkları ve yuva saydıkları enstitüye "Enstitü Cenneti" diyen onlardır. Hani diyesim var: "Destanımızda yalnız onların maceraları vardır." (KARABEY AYDOĞAN - Söyleşi: MUSTAFA YAKUT - Cumhuriyet Kitap) 


***


KEMAL ATEŞ


   "Çok gazete okuyorduk biz, yedi gazete okurduk, Meclis'te olup bitenleri biliyorduk."

   Şaşırıyorum:

   "Yedi gazete mi, kim alıyor bunları, okul yönetimi mi?"

   "Hayır, biz öğrenciler... Yedi kişi aramızda anlaşıyorduk, herkes bir gazete alıyor, değişerek okuyoruz. Böyle her konuda kolayca örgütlenirdik."

    Küçük, basit gibi görünse de müthiş bir okuma aşkı ve örgütlenme örneği... Yedişer kişilik kümelere ayrılıyorlar, her öğrenci bir gazete alınca, toplam yedi gazete okuyabiliyorlar. 1940'larda her gün yedi gazete okuyan köy çocukları... Görülmemiş bir şey... Bugün bile...

   Ülkemizde ilk özel gazete seksen yıl önce basılmış... İlk roman yetmiş yıl önce yazılmış. Çok değil, on küsur yıl önce de yeni bir abecesi olmuş bu toplumun. Kırklı yıllarda abecemiz henüz çok yeni. Geçmişi, kültür tarihi bu olan bir ülkede 1940'lı yıllarda her gün yedi gazete okuyan köy çocukları...

   (...)

   Her gün yedi gazete okuyan bu köy çocuklarından toprak ağaları çok rahatsız olmuşlar...

   (...)

 Babasının bucak müdüründen yediği dayağı tiyatro oyunu haline getirip sahneye aktaran yazarlar çıkıyor aralarından. Bu tiyatro oyunlarını halk alkışlarken, kaymakam, vali hoşlanmıyor. Meclis'te enstitülü çocukların yazıp oynadıkları oyunlar tartışılıyor. Yaşadıkları olaylarla ilgili bir şikayet dilekçesi bile yazamayan köy çocukları yaşadıkları üzerine tiyatro eserleri yazıyorlar. Romanlarla, öykülerle anlatıyorlar dertlerini.

   Ağalar bundan rahatsız oluyorlar. 

  (KEMAL ATEŞ - Sessiz Şampiyon / Olimpiyat Kürsüsünde Bir Köy Enstitülü))





Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder