24 Mart 2019
Batı Afrika ülkelerinden Mali'nin, kabileler arası etnik çatışmaların yaşandığı orta kesimlerinde, silahlı bir grubun saldırısına uğrayan Peulh kabilesine mensup 134 kişi hayatını kaybetti. Katliam Mopti bölgesindeki Egossagou köyünde meydana geldi. Bölgeden gelen ilk raporlara göre, ülkenin merkezinde bulunan Peulh kabilesine ait bir köye düzenlenen saldırıda 134 kişini Dogon kabilesi milislerinin kıyafetlerini giyen silahlı adamlar tarafından katledildiği bildirildi.
Fulani Derneği Tabital Pulaaku Başkanı Abdulaziz Diallo, Dogon kabilesi milislerinin sabah saatlerinde Egossagau köyüne saldırısı sonucu aralarında hamile kadınlar ve çocukların da olduğu onlarca masum kişinin yaşamını yitirdiğini söyledi.
Ağırlıklı olarak Mali'nin orta kesiminde yaşayan ve çoğunluğu çoban olan Fülaniler, son yıllarda bölgede yaşanan cihatçı terör olaylarıyla bağlantılı oldukları iddialarıyla çeşitli saldırıların hedefi oluyor.
2018 yılında benzer gerekçelerle düzenlenen saldırılarda 200'den fazla sivil öldürüldü, binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı, bölgede yoksulluk ve açlık yükseldi. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre ölenlerin çoğu Dogon ve Bambara kabilelerine ait "öz savunma grupları"nın hedefindeki Peulh kabilesi üyeleriydi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Aralık 2018 tarihli bir raporuna göre, şiddet olaylarının yaşandığı bölge Mali'nin orta kesimlerinde bulunan Mopti bölgesi. Buradaki Bambara ve Dogon kabileleri çiftçilikle uğraşıyor, Peulh toplulukları ise daha çok çobanlık yapıyor. Bu kabileler arasındaki ihtilaf ise cihatçı örgütlerin çıkışının çok öncesine dayanıyor. Rapora göre, daha önceden de kabileler arasında su kaynakları ve toprak nedeniyle anlaşmazlık bulunuyordu ve bu anlaşmazlıklar yine kan dökülmesiyle sonuçlanıyordu. Ancak 2015 yılından itibaren, cihatçı örgütlerin de etkisini artırmasıyla şiddet yükseldi ve ölümlerin sayısı arttı, 2018 yılında ise "alarm" boyutuna ulaştı.
Mali, eski bir Fransız sömürgesi ve Fransız emperyalizminin hâlâ ülke üzerinde siyasi etkisi bulunuyor. Bu durumu geçtiğimiz temmuzda "Fransa'nın Afganistan'ı: Mali" başlıklı yazısıyla analiz eden Le Monde Yazarı Christophe Ayad'a göre Mali'deki Fransız işgali cihat yanlılarını daha da güçlendirdi. Yazar bir yandan ülkenin "teröre karşı yalnız bırakılamayacağını" savunurken bir yandan da "Mali, bizim Afganistan'ımız. Fransız ordusu oraya daha çok angaje oldukça oradaki durum daha da kötüye gidiyor ve savaşmaya geldiği o gücü daha da kuvvetlendiriyor" dedi.
Fransa, Mali hükümetinin de davetiyle, bölgeye 2012 sonbaharında gönderdiği 100'den fazla özel kuvvet askeri ve ardından Ocak 2013'te gönderdiği birlikleriyle müdahale etti.
Fransız müdahalesinin bir nedeninin de bölgedeki uranyum madenleri olduğu da gündeme geldi. Fransa'nın elektriğinin çoğunu ürettiği 59 nükleer reaktörü bulunuyor ve nükleer enerjinin hammaddesi ise uranyum. (www. evrensel. net)
Israrla vurgulamak gerek: Batılı, Hıristiyan, beyaz ve zengin adam için; demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, özgürlük gibi kavramlar, kendisi içindir. Asyalı, Afrikalı, Müslüman, güneyli, kara derili, çekik gözlü, yoksul halklar için değil. Güçlünün güçsüzü, beyazın siyahı, Hıristiyanın Müslümanı, Avrupalının Afrikalıyı ezmesini doğal sayar. O nedenle Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterand, "Oğlunuz Jean-Christophe, Afrika'ya yasadışı yollardan silah komisyonculuğu yapıyor" diyen Fransız istihbaratçıya şu yanıtı vermiştir: "Söz konusu Afrika olduğunda insan hakları kavramının pek anlamı yoktur." Fransa'nın Cezayir'i işgal ettiği yıllarda içişleri bakanlığı yapan, sonradan cumhurbaşkanlığına kadar yükselen Sosyalist Partili Mitterand'ın yanıtı, emperyalist siyasetin örneğidir. Batı'da yaygın, güçlü ve örgütlüdür. (BARIŞ DOSTER - Cumhuriyet Gazetesi)
...1895 yılında İngiliz siyasetçi ve iş adamı Cecil Rhodes'in sömürgeciliğe neden ihtiyaç duyduklarını anlattığı veciz sözlerini hatırlamakta fayda var: "Dün East-End'deydim. İşsizlerin yaptığı bir toplantıda bulundum. Orada ateşli konuşmalar dinledim. Bunların hepsi tek bir çığlıktan ibaretti; ekmek! ekmek! Birleşik Krallığın 40 milyon nüfusunu kanlı bir iç savaştan kurtarmak için bizler, sömürge politikacıları, fazla nüfusu yerleştireceğimiz fabrikalarımızın ve madenlerimizin ürünleri için yeni pazarlar elde etmek zorundayız. Her zaman söylerim, İmparatorluk bir mide meselesidir. İç savaştan kaçınmak istiyorsanız emperyalist olmak zorundasınız."
-Bu sizin işiniz!
(GISBERT COMBAZ-1916)
Dünya tarihini derinden sarsan 1. Dünya Savaşı küresel ölçekte kitlesel yıkımların başlangıç noktasıydı. 1914-1918 yıllarını kapsayan savaş, sınırların yeniden şekillenmesine, kaynakların yeniden bölüşümüne, devrimlere, ulusal kurtuluş hareketlerine ve milliyetçilik olgusunun gelişimine neden oldu. Öte yandan devrimler ve kitle hareketleriyle derinden sarsılan yaşlı ve yorgun Avrupa, Marksizmle tanışan ve 1905 Rus Devrimiyle güç toplayan emekçi sınıfların dinamizmini dizginlemek için yollar aramaya başladı. Kitlelerin sınırları aşan güçlü haykırışları karşısında burjuvazi, milyonlarca insanın ekmek ve iş taleplerine kulak tıkayamaz hale gelmiş, ortaya çıkan yıkıcı gücün etkilerini azaltmak için reformlara, yeni sömürgelere ve pazar arayışına girişmişti. Bu durum bankaların, kartellerin ve tröstlerin devrinin başlangıcı anlamına geliyordu. Yeni pazarların paylaşılması için kıran kırana savaşılacaktı. Elbette bu savaşta en ön cepheye işçiler sürülecekti!.. (GÜRER MUT - Cumhuriyet Kitap)
Kapitalist sistem bir kez daha bunalımda, emperyalizm ise sahip olduğu yok edici silahlar bakımından da her zamankinden daha tehdit edici ve saldırgan konumdadır. Bu tehdit sadece şu ya da bu ülke için değil, bütün dünya için söz konusudur. Bütün bir insanlığın, bütün ülkelerin ve her insan tekinin siyasi ahlaki , felsefi bir yol ayrımında, iki yol ağzında bulunduğunu kendi payıma apaçık görebiliyorum.
Yollardan biri, her ülke bakımından farklı görünümlerde de olsa kölelik hukuku, yani hukuksuzluktur... Hem toplumsal hem ahlaki ve felsefi olarak boyun eğmeyi, baskıyı, sömürüyü, sonuçta da kulluğu, köleliği, gerçekdışı hayaller ve beklentiler içinde yok olup gitmeyi kabul etmektir bu... Bu yolun sonucu sadece kişiler ve ülkeler bakımından değil, bütün insanlık için yok oluştur.
Emperyalizm her alanda, sanatta, kültürde, felsefede, siyasette, ekonomide, santajla, baskıyla, tehditle, yalanla, güç kullanarak ve sürüleştirerek insanlığı bu yola sürme çabasında...
Ötekisi, özgürlüğe, özgür düşünceye, özgürce çalışıp yaratmaya, aydınlığa, her alanda ve her anlamda daha çok insan olmaya açılan özgürlük yoludur. Sanatın, şiirin, felsefenin, ahlakın, siyasetin savaşımları, çatışkıları hep bu iki yol ağzında olmuştur...
Ya köle, ya özgür insan olacaksın...
Bunun orta yolu yoktur...
ATAOL BEHRAMOĞLU
(Cumhuriyet Gazetesi)
Benim meramım insanların birbirine gözlerinin değmesi. Göz de çünkü kalbe dahildir. Yalnızca gözümüzle bakmayız, kalbimizle de bakarız. O yüzden iyi bakmak, güzel bakmak kalpten gelir. Her zaman anlaşamayız, böyle bir şey de pek olası değildir, hatta bazen Attilâ İlhan'ın dediği gibidir, "olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması" , ne var ki yine de buna çalışmamız gerekir! Dünyanın bugünü dününden beterdir, böyle giderse yarın da bugünden beter olacaktır. Dünyaya gelmek, yaşamak bir tür intihar sayılacaktır. Bu nedenle ötekisi olmayan toplumlar yaratmak, sınıfsız topluma dönmek için çabalamak, nice deneylerden, acılardan, olumlu ve olumsuz her şeyden sonra, insana, hayvana, doğaya en uygun yaşama sanatı olan sosyalizmi yaşamak, yaşatmak zorundayız. Ütopyayı, rüyayı, düşlediğimiz ne varsa hepsini bir bir yaratmak ve cenneti bu dünyada yaşamak, yaşatmak gibi güzel bir işimiz var!..
HAYDAR ERGÜLEN
(Söyleşi: ROZERİN DOĞAN - Aydınlık Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder