4 Mart 2018 Pazar

MUSTAFA KEMAL' İN KADINLARI





   "1918 yılının o uğursuz Kasım günlerinde Avrupa'nın geniş savaş alanlarında top sesleri kısılıp da 'Ateşkes' borusu çalındığında 'evi barkı yalnızca askerlik hizmeti' olan eski yiğitlerden kim kendi kendine şu soruyu sormamıştır: 
   'Şimdi ne olacak?'
   'Ne yapmalı, ne etmeli?'
 - Çoğumuzu, gül kokulu döşekler beklemiyordu ve herkesin bir genel müdür dayısı yoktu."
  Alman ordusunda Yüzbaşı olan Hans Tröbst, önsöz yerine yazdığı bu girişte, savaş sonrası ruh halini böyle anlatıyor. Sonunda, Almanya'nın edilgen durumuna isyan ediyor, isyan eden birini, bir ülkeyi arıyor. Duyuyor ki Mustafa Kemal, Avrupa'ya kafa tutuyor: 
  "Sürdüm atımı 'Kemalciler' yönüne
   Duydum ki seferber olmuşlar İzmir'e" diyor...


 ...İstanbul'dan Gelibolu'ya, oradan Ankara'ya gelişi tam bir serüven bu yüzbaşının. Oradan da Milli Savunma Bakanlığı onu, Eskişehir'e gönderiyor. Eskişehir'de istihkâmda görevlendiriliyor.
  "Beni burada en çok vagon fabrikası ilgilendirdi, burası büyük bir beceriyle askeri bir tamirhaneye çevrilmişti. Yetenekli montajcılar burada İngilizlerden ele geçirilen iki bozuk uçaktan bir sağlam uçak yapıyorlardı; demir tornacıları, İtilaf Devletlerinin işgal sırasında ülkede bıraktıkları topları kullanılmaz hale getirmek için çıkardıkları top kamalarını vagon akslarından yeniden imal ediyorlardı. Bu atölyelerde akıl almaz şeyler görmek mümkündü; bunların birçoğu ne kadar yetersiz araçlarla yapıldıklarını düşününce mucize sınırındaydı." 


    Cepheye mermi taşıyan kadınlarımızı mitolojik kahramanlarla eş tutar Hans.
  "İstasyon meydanında şahane halılarla eski gümüş işlerine hayran kalmak mümkündü. Zira halılar burada bavulların ve çuvalların yerine geçiyordu, muazzam denklerin üstünde ve yanında mutsuz sahipleri oturuyordu: Çoğunlukla kadınlar ve çocuklar.
  Ve en büyük felaket en katı örf ve âdetleri, en kutsal fikirleri yıkıp geçiyordu. Geniş, dalgalanan, kara ipek giysileriyle hemen bütün kadınlar peçelerini arkaya atmışlar, yüzlerini avuçlarına dayayarak kocaman, koyu, badem gözlerini umutsuz, önlerine dikmişlerdi.
   Bu Niobe endamlıların yanından geçerken Schiller'in zafer şenliğinden şu sözler aklıma geldi:
   Ve uzun sıralar halinde bakınıp / Oturuyordu Truvalı kadınlar kümesi..." (HİDAYET KARAKUŞ Aydınlık Kitap)



   Resim: Prof. Dr. MEHMET BAŞBUĞ







   Mustafa Kemal'in heryerde adamı vardır. Hatta içlerinde kadın olanlar da vardı. Nihat Hala, Doktor Fahri tarafından yeminli olarak Mustafa Kemal'in gizli teşkilatına katılmıştı. Şişli'deki bir konakta oturan ve nişanlısı cephelerde kalmış Nigar Hanım da teşkilata katılmıştı. Nihat Hala ve Nigar Hanım'ın görevleri Pera Palas, Serkldoryan gibi yerlerde haber alıp bunu merkeze bildirmekti. Ve bir gün akşamüzeri ikisi de Pera Palas'ta işgal devleti generallerini dinlemekteler. İkisi de konaklarda dadılarından yabancı dil öğrenmişlerdir. Ve bir işgal generali konuşmaya başlar:
   "Anadolu'daki Kemalist milliyetçiler, Kuvayı Milliye derslerini alacaklar. Zaten Mustafa Kemal'in elinde ordu da yok. Silahlarını da aldık. Artık Anadolu topraklarında istediğimiz paylaşımları yapacağız. Kati hâkimiyet bizimdir."
   Nihat Hala ve Nigar Hanım generale şöyle derler:
  "Siz bir gün gideceksiniz. Çanakkale'de olduğu gibi orada da karşınızda Mustafa Kemal Paşa ve ordumuz vardır. Ve siz emperyalistler sanmayınız ki arzularınıza ulaşabileceksiniz... Ateşle oynuyorsunuz... Ve o ateşle yanacaksınız."
 Bir işgal generali, "tutuklanmaktan çekinmeden bu sözleri nasıl söylüyorsunuz" deyince ikisi de aynı anda cevaplarlar:
  "Biz Türk kadınları için vatan mevzubahis oldu mu ölüm dahi bize hiç gelir." (TAYLAN SORGUN - Mütareke Dönemi ve Bekirağa Bölüğü)











Merhaba!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder