"21. yüzyıl insanının yanılgısı, faşizmin tekrar Nazi üniformasıyla geleceğini sanmasıdır."
UMBERTO ECO
***
(...) Batı'daki çalışma ilişkileri tarihine herhangi bir siyasal ya da ekonomik düşünceler tarihi kitabından bakıldığında 18 ve 19. yüzyıllardaki "vahşi kapitalizm" denilen süreci açıkça görürüz. Ama o dönemi Victor Hugo, Charles Dickens, Emile Zola['nın] romanlarında daha canlı ve daha yaşamın içinden görürüz.
Zola'nın Emek ya da Germinal'i dünde kalmış gibi düşünülebilir. Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi'ndeki başlangıç cümlelerinde "vahşi kapitalizm" denilen dönemi ilginç cümlelerle anlatırken İngiltere ve Fransa için "Her iki ülkede de halkın açlığı pahasına karnı doyan soyluların her şeyin ilelebet böyle güllük gülistanlık devam edeceğine dair bir inancı vardı" diyor.
Aslında bir devamlılık yok mu? Germinal'daki maden işçilerinin çalışma koşulları bugün halen zehirli toprağın altında çıkarılmayı bekleyen Erzincan'daki dokuz maden işçisini hatırlatmıyor mu?
Birebir aynı olmayabilir ama işçinin çalışma koşullarındaki olumsuzluğun yol açtığı mağduriyetler ve alınmayan iş güvenliği önlemleri işin özünün aynı olduğunu göstermiyor mu?
(AV. ABBAS BİLGİLİ - Cumhuriyet Kitap)
***
İnsan içinde yaşadığı sisteme dahil. Ve öyle olduğunun farkında değil. Sistem sana olman gereken şeyi, bitmeyen uyaranlar ve döngülerle gün içerisinde anımsatıyor ki sen sapmayasın, senin sen olmanı sağlayacak o doğru yola. Çünkü sistem, yönetmeyi becermeye çabalayan yönetici sınıf tarafından yaratılır.
Yönetilecek kesim de sistemin sürdürülmesinde aktif rolü olduğu gerçeğinden ayrıştırılarak, sistemin doğanın kendisi olduğu yanılgısıyla yaşamını sürdürür. Bu yanılgı da muazzam bir sistem koruyucusudur.
İnsan yaşamının doğalı bu derken insanın da doğalı bu gibi bir genellemeye düşeriz haliyle. Üstelik bu "doğal" sistemce "normal" dediğimiz şeylerden seçtiklerimizi bir araya getirerek içine girdiğimiz kostümdür. O yüzden herkeste bir sıkışmışlık hissi var, nedenini bulamadığımız. Kendimizin içine sıkıştık!
İhtiyacımız olduğunu sandığımız şeylere ihtiyacımız olmadığını ara sıra fark ediyoruz. İki eve, beş yüz metrekareye, bir sürü diplomaya, bir yerlere yetişmeye... Bu somut tüketim çılgınlığından daha tehlikeli olan ise insanın da tüketilebilir bir "şey"e dönüşmesi.
Bunun gerçekleşirken izlediği yolu İoanna Kuçuradi, netlikle gözümüzün önüne serdi: "Personelin yerini insan kaynakları aldı." Artık bireyin "persona"sı yok; o bir kaynak, tüketilip üretilebilir. Bu da eşimizin, dostumuzun çabuk harcanabildiği günlere getirdi bizi. "Kimse senin kadar önemli değil. Önce ben demeyi öğren. Herkes kendini kurtarmalı..."
Ve hepimiz mutsuzları, dertlileri, yaralıları sosyal ağımızdan atmaya başladık. Kişisel gelişim adı altında bize "cehalet" pazarlandı. Çünkü sol gelenek inandığı şeyi savunarak korkutuyordu bizi: "Kurtuluş yok tek başına!"
(EMEK YURDAKUL - Cumhuriyet Kitap)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder