(Fotoğraf: Anadolu Ajansı)
Anthroposen, yeni bir kavram değil. Sovyet bilim insanları bu kavramı 1960'larda insanın gezegen üzerindeki etkisini tanımlamak için kullanıyorlarmış. Anthroposen, yeni bir jeolojik dönemin adı olarak henüz resmileşmedi ama son yıllarda giderek daha sık kullanılıyor, kabul görüyor. Bir yaklaşım, bu dönemin başlangıç tarihi olarak sanayi devrimini almaktan yana. Bir başka daha genel kabul gören yaklaşım, insanın geri çevrilemez etkisinin başlangıç sınırı olarak 20. yüzyılın ortasını benimsiyor.
Kanada'nın Ontario eyaletindeki Crawford Gölü'nde yapılan sondaj çalışmalarının geçen ay açıklanan bulguları, nükleer denemelerin atmosferdeki etkilerinin, plastiklerin ve insan ürünü kimyasalların ilk kez rastlandığı bir sedimantasyon tabakasının, kesin bir ayrım çizgisi olarak alınabileceğini düşündürüyor. Anthroposen kavramının resmileşme olasılığı giderek artıyor.
Ancak başlangıç noktası olarak, ister Sanayi Devrimi'ni alalım, ister 20. yüzyılın ortasını (nükleer bombayı, plastikleri), karşımıza bunların hepsini kendinde birleştiren, kültürü ve öznellikleri de şekillendiren bir başka etken çıkıyor: Kapitalizm. Dolayısıyla, gezegenin jeolojik yapısını değiştirmeye başlayan, 40.000+ yıllık insan etkinliği değil, bu etkinliğin 17. yüzyılda başlayan kapitalist biçimi ve bu biçimin 20. yüzyılda üretmeye başladığı geri çevrilemez yıkıcı süreçler. Bu nedenle, Kapitalosen (sermaye çağı) kavramının daha uygun olduğunu savunan çalışmalar da var.
"Polycrisis", Kapitalosen içinde bir aşamada ortaya çıkan karmaşık bir olguyu betimliyor: Birbirini besleyen, finansal, ekolojik (iklim krizi: su gıda sıkıntıları), patojenik (virüsler) ve Ukrayna, Nijer gibi "sıcak" noktalarda büyük güçleri karşı karşıya getiren jeopolitik krizler bir "toplu durum" oluşturuyorlar. Tarihçi, Adam Tooze'un çalışmalarıyla yaygınlaşan Polycrisis son aylarda, Davos çevresinde, Financial Times gibi yayınlarda giderek daha sık kullanılıyor. Bu bağlamda polycrisis içinden çıkılması şimdilik imkânsız, Lenin'in bir zamanlar "kapitalizmin son krizi" dediği gibi bir duruma da işaret ediyor.
ABD hegemonyası, onun projesi küreselleşmenin yanı sıra, kapitalist uygarlığın kültürel zeminini oluşturan liberalizm hatta Aydınlanma geleneği gibi tarihsel dinamikler de çözülüyorlar. Bu çözülmenin bir semptomu olarak dinci faşizm ivme kazanarak yükseliyor. Bunlar, bir tarihsel dönemin bittiğini, insanlığın, kapitalist uygarlığın son durağına geldiğini gösteriyor. Bu durakta, kapitalizmin kendi çözümünü üretmesini ümit edenleri büyük bir düş kırıklığı bekliyor. Kılıçdaroğlu-İmamoğlu CHP'sinden değişim dönüşüm bekleyenleri de...
(ERGİN YILDIZOĞLU - Cumhuriyet Gazetesi, 21/8/2023)
***
Bize öyle geliyor ki karşı çıkmak en iyisi
Ve en küçük bir sevinçten bile vazgeçmemek
Ve kovmak yeryüzünden acıyı yaratanları
Ve sonunda yaşanır hale getirmek dünyayı.
(BERTOLT BRECHT)
Bu arada Ergin Yıldızoğlu'nun yazısının başlığını unutmayalım:
Tarihin Son Durağında mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder