18 Mayıs 2023 Perşembe

İMKÂNSIZI BAŞARANLAR

 


  "Vakit kaybetmeden harekete geçmeliyiz kardeşim! Bak Mustafa Kemal Paşa'ya, bir avuç subay, üç beş tane serdengeçtiyle birlikte canını ortaya koydu. Memleketi karış karış gezip kongreler düzenliyorlar. Millete başımıza gelenleri ve daha da gelecekleri anlatıp onları harekete geçirmeye çalışıyorlar. Bu halkın artık silaha sarılması şart!"

    Ali Ratip'in heyecanı, inancı ve kararlılığı tamdı. Halkı Erciyes'e benzetti:

   "Halk dediğin şu Erciyes gibidir kardeşim, kolay kolay gürlemez ama gürledi mi de kavurur kül eder. Ne sultanlar, ne krallar, ne imparatorlar ateşinde eriyip giderler."

  "Ben de onu diyorum ya Ali Ratip, bakma sen Erciyes'in başına toplanmış sise, buluta, onun içi fokur fokur kaynamakta. Zamanı geldiğinde önünde kimse duramaz."

   "Nasıl bir zamandır ki bu bir türlü gelmez... Bu en belalı zamanlarda bile Erciyes gümbür gümbür gümbürdemez..."

   (MEHMET ULUĞTÜRKAN / Kayıp Sancak - İnkılâp Kitabevi)


***


   Mustafa Kemal Paşa başından beri düzenli orduya geçilmesinden yanaydı. Ancak herkesin aynı fikre ulaşması zaman aldı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmış olması artık egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunun ilanıydı. Aslında Kuvayı Milliye ruhunun en önemli yansıması Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Çünkü Büyük Meclis yurtsever insanlardan kuruluydu. Milletvekilliğinin üst düzey maaş, kıyak emeklilik, 32 dişi de implant yaptırabilmek gibi olanakları yoktu. O dönemin vekilleri, seçilirken harcadıkları parayı ihalelerden alacakları avantalarla çıkarmak amacıyla meclise gelmemişlerdi. Tek bir amaçları vardı; o da vatanı kurtarmak ve tam bağımsız Türk devleti kurmaktı. Bu amaç uğruna mum ışığında sabahlara kadar kılı kırk yararak vatanın ve milletin hayrına olacak en doğru kararları almaya çabalıyorlardı. Okul sıralarına sıkışıp oturuyorlar ama hiç durmadan çalışıyorlardı. Meclis tutanaklarının üzerine yazılacağı kâğıt bile yoktu. Tutanaklar meclise gönderilen dilekçe ve mektupların arkalarına ve kese kâğıtlarına yazılıyor, yokluk içinde bile olunsa yine de devlet olma ciddiyetinden ödün verilmeyip, söylenen tüm sözlerin kayıt altına alınması sağlanıyordu. Vekiller kazanlarda pişen kuru fasulye ve pilava talim ediyor, koğuşlarda yer yataklarında yatıyor ama "ya istiklal, ya ölüm" demekten vazgeçmiyorlardı. 

   (SERRA MENEKAY / Kıvılcımdan Aleve - Ege'deki Kuvayı Milliye, Galeati Yayıncılık)


***


"Yarın harap bir memleketi imar etmek için önümüzde diz çökeceksiniz. 

Bizden yardım istediğiniz zaman, bugün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp önünüze koyacağım."

(LORD CURZON)


   Bakanlar Kurulu sabaha kadar çalıştı. Gazi'nin verdiği raporlardan yararlanarak çözülmesi gerekli sorunların yalnız başlıklarını listelediler. Liste sayfalar tuttu.

   "Ooof!" 

   Listede yer alan sorunları önemine göre sıralamakta zorluk çektiler. Hepsi önemli ve ivediydi. 

   İsmet Paşa, Lord Curzon'un ünlü tehdidini özetledikten sonra "Beyler.." dedi, "..bu sözü, bu sözü söylediği sıradaki yüzünü, tavrını her hatırladığımda kalbime ağrı giriyor. Kredi, destek, yardım istersek, bizden yine ayrıcalık, öncelik, hak isteyecekler, bize yine küçümseyerek bakacak, onurumuzu kıracaklar. Bunun ne demek olduğunu bilen insanlarız. Yine sağmal ineğe döner, milletimizin hakkını yabancılara yedirmiş oluruz. Öyleyse dışardan yardım beklemeyeceğiz, tek kuruş istemeyeceğiz. Kendi bir kaşık yağımızla kavrulacağız. Hiçbir alanda israfa, gösterişe, lükse kaçmayacağız, hesapsızlık yapmayacağız. Tek kuruşunu bile düşünerek harcayacağız. İşimiz imkânsızı başarmak. Hem de hızla."

   (TURGUT ÖZAKMAN / Cumhuriyet - Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi)




Merhaba! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder