Yaşandığı dönemde Türkiye'yi sarsan 68 Kuşağı hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı. O dönemin ansiklopedilere, kitaplara geçmiş kahramanları bugün 70'li yaşlarını sürüyorlar... Gencecik yaşlarında tarih oldular. Bir bölümü idam edildi, silahlı çatışmalarda öldürüldü, sağ kalanlarıysa uzun yıllar hapislerde yattı...
Göze aldıkları az şey değildi, devrim yapmak için yola çıkmışlardı. Arkalarında onurlu bir tarih bıraktılar. Giriştikleri hareketin faturasını çok ağır ödediler.
68 Kuşağı'nın "genç yüzü" vardı. Yaşları 18 ile 25 arasında değişen öğrenci önderleri yürekli oldukları kadar çalışkan, neşeli, esprili, şakacı gençlerdi. Hayattan tat almasını biliyorlardı.
Mesela, İstanbul Üniversitesi öğrencileri derslerden ve eylemlerden arta kalan zamanlarda Beyazıt'taki Çınaraltı çay bahçesinde oturup sohbet ederlerdi. Eğer gündemde protesto gösterisi, işgal, boykot gibi bir "hareket" yoksa konuşmalar, "Türkiye'yi kurtarma" ekseninden uzaklaşıp yaşlarının gereği olan aşk kulvarına girerdi.
Yine böylesi bir ortamda İktisat'tan Mehdi Beşpınar ve Hukuk'tan Deniz Gezmiş birkaç arkadaşıyla çay içiyorlar. Üniversitenin en güzel kızlarından "Tıbbiyeli Modesty" de iki masa ileride oturuyor.
Modesty, o yıllarda Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan bir çizgi romanın siyahlar içindeki esas kızı... Bu Tıbbiyeli kız da, siyah deri pantolon siyah deri ceket giyiyor. Siyah saçları ve kömür karası gözleriyle çizgi romandan çıkıp üniversiteye düşmüş gibi duruyor. Bu benzerlik yüzünden kıza Modesty adı takılıyor.
Bizimkilerin masada Modesty'nin ulaşılmazlığı üzerine derin tahliller yapılırken Deniz, zor işlerin adamı olarak ortaya atılıyor:
"Ben şimdi gider bu kıza bir ilan-ı aşk ederim, yarım saat içinde götürür Beyazıt Kulesi'nde onu öperim!"
Arkadaşları da onu yüreklendiriyor:
"Oğlum hayal görme, sen kime ilan-ı aşk ettin ki?"
Deniz cümlenin sonunu beklemeden kalkıp Modesty'nin masasına gidiyor. Kendisini ajitatif bir girizgâhla tanıtıyor:
"Ben, Amerikan emperyalizmine, Sovyet revizyonizmine, Romen dejenerasyonuna ve Yugoslav soytarılığına karşı mücadele eden Türk devrimci Deniz Gezmiş!"
Kız şaşırıyor ama Deniz'i tanıdığını da zarif bir biçimde belli ediyor:
"Aaaa biliyorum, deli misin nesin?"
Deniz, ilan-ı aşk gerekçesini de ideolojik bir temele dayandırıyor:
"Biz devrimciler her şeyin en iyisini, en güzelini isteriz. Burada en güzel sensin! Seninle arkadaş olmak istiyorum."
"Çekil git başımdan!"
"Hayır oturacağım."
Deniz, Modesty'nin masasına oturuyor. Olayın "tarihi tanığı" Mehdi Beşpınar bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
"Yarım saat dolmadan masadan birlikte kalktılar. Biz de elli adım arkalarında yürüyerek takipteyiz. Beyazıt Kulesi'ne girip yukarı çıktılar. Yukarıda ne olduğunu bilmiyorum. Çünkü biz aşağıda kaldık."
Deniz'le Modesty'nin arkadaşlığı 29 Ekim 1968'de başlayan Samsun-Ankara arasındaki Mustafa Kemal Yürüyüşü yüzünden sona eriyor. Kız "yürüyüşe ben de katılacağım" diyor. Deniz "olmaz" diye diretiyor. Kız da inatçı... Son sözü Deniz söylüyor:
"Şu andan itibaren seninle aramızdaki her şey bitmiştir!"
(...)
Hepsi çok gençtiler. Göze aldıkları şey az buz değildi. Türkiye'de devrim yapacaklardı! Ödeyecekleri bedeli de biliyorlardı. Ölümle dans ediyorlardı. O kadar ki, ölüme giderken bile "şaka" yapmaktan geri durmuyorlardı. 6 Mayıs 1972 sabahı Deniz Gezmiş idama götürülürken, kendilerinden sonra dördüncü sırada bulunan idam mahkûmu olan Mete Ertekin'e şöyle seslenebiliyordu:
"Meteee korkma sen gelene kadar orayı da örgütleyeceğim, merak etme!"
(NAZIM ALPMAN - BirGün Gazetesi)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder