(...) Aydın o'dur ki bitmez tükenmez görevinin dünyayı ve yaşamı güzelleştirmek olduğu bilincine sahiptir; düşüncesi, yazısı, sanatı hep bu amaca yönelmiştir. Marlon Brando, kendisine sunulan Oscar'ı, Wounded Knee'de Kızılderili vatandaşlarına yapılan haksız, çağdışı muameleler yüzünden reddediyorsa, gerçek bir aydın olduğundandır. (SADUN TANJU - Kutsal İnekler)
***
(...) Şimdi sen kıs kıs gülersin, senin de aklına İstanbul Tevkifhanesi'nde Hamdi'yle birlikte üstüme aslanlar gibi saldırışınız geldi, değil mi? Onlar da güzel günlerdi, Kemal, zaten düşünüyorum da, bizim için güzel olmayan gün yok sanıyorum. Günleri bir daha çirkinleşemeyecek, kepazeleşemeyecek hale getirmek için çalışan insanların bu çalışma seyrinde kötü günleri olabilir mi? Satıhta vehimli ve hesaplı fakat dipte alabildiğine umutlu nikbinliğim ferden ihtiyarlayıp ölüme yaklaştıkça bir kat daha kuvvetleniyor ve bir kat daha nikbin ve ümitli oluyorum. Günün birinde öleceğimi bildiğim için, hayata ve onun daha güzel olabileceğine ve olacağına inanıyorum biraz da. Ama sen henüz kırkına varmadın. Bu his insana -hiç olmazsa bizim insanlarımıza- kırkından sonra geliyor. Bittecrübe sabittir... (NÂZIM HİKMET - Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar)
***
Nedense yerde yatan aydınlar içerisinde en çok Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in fotoğrafı belleğimde silinmez yer edinmiş. Üniversiteye gitmek üzere otobüs beklerken öldürülmüştü. Beyaz önlüğünü üzerine örtmüşlerdi, başı ve bir kolu açıktaydı. Gözlükleri gözünden düşmemişti. Çantası da hemen yanında duruyordu. Sanki ayağı takılmış da düşmüş, biraz sonra kalkıp derse öğrencilerine gidecek gibiydi.
Eşi Şükran Hanım "Dünyanın en iyi insanından ne istediler" diye ağlıyor; yerde yatan Cavit Orhan Tütengil'in çevresini sarmış fotoğrafını çeken gazetecilere, "Kocamın değil katillerin fotoğrafını çekin" diye bağırıyordu.
Prof. Dr. Tütengil, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarıydı. 16 gün önce öldürülen Prof. Dr. Ümit Doğanay'ın cenazesine katılmış, eşine "Onu öldürenler bizi de öldürebilir" demişti. Ama yine de yazmaya devam etmiş, korkmamak gerektiğini yinelemişti:
"İnsanları ve toplumları mutlu kılmanın ölçütleri çağlarla birlikte değişiyor. Günümüz toplumlarında mutluluğun ölçüsü insanı her türlü korkudan azade kılmak olmuştur. Bu sonuç, mihneti göze alan aydınların sayısı arttıkça bir özlem olmaktan çıkıp gerçekleşir. Yeter ki aydınlar, 'Korku Duvarı'nı geride bırakmış olsunlar."
Tütengil, o yazısında söylediğini yaşama geçirebilen bir aydındı. "Korku Duvarı"nı geride bırakan, katillerin her an gelebileceğini bilmesine rağmen otobüs durağında beklemekten çekinmeyen bir bilim insanı... (FARUK BİLDİRİCİ - BirGün Gazetesi)
***
Aydın olmaya soyunanlar, birkaç aykırı bulguya ulaştıklarında, kendi bulduklarından korkarlar ve kimliklerinden yüzgeri ederler. Onun için, aydına, kendi bulgularından, vargılarından korkmayan, korksa da geri adım atmayan insan diyebiliyoruz. (OSMAN ÇUTSAY - soL Haber)
***
"Aydın olmanın ölçütü, bilgi değil davranıştır!"
AHMET TANER KIŞLALI
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder