26 Kasım 2017 Pazar

MARK TWAIN VE SAMANTHA SMITH






 ...On yaşındaki Amerikalı küçük kız Samantha Smith, 1982 yılı sonlarında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Yuri Andropov'a bir mektup yazmıştı. Mektubunda öncelikle onu yeni görevinden dolayı kutluyor, sonra olası bir nükleer savaştan korktuğunu, bu tehlikenin önlenmesini Sovyetler Birliği'nin arzu edip etmediğini, eğer cevap evet ise bunu nasıl yapmayı düşündüklerini soruyor, neden silahlanma yarışına girildiğinin, bunda amaçlarının ne olduğunun kendisine açıklanmasını istiyordu...
 ...Samantha bir süre sonra, kendisine hitaben yazılmış olan, SBKP Genel Sekreteri Yuri Andropov imzalı bir mektup aldı:
  "Sevgili Samantha,
   Dünyanın bir çok ülkesinden bana gönderilen mektuplar gibi, sizin mektubunuzu da aldım. Bana öyle geliyor ki, siz cesur ve çok dürüst bir kızsınız. Tıpkı Mark Twain'in Tom Saywer kitabındaki Becky gibi... Biliyor musunuz, vatandaşınız Mark Twain'in bu kitabını ülkemin çocukları da çok severler, okurlar.
   Sorularınız çok ciddi ve düşünen her insanın cevap bulması gereken sorular. Ben de bunları ciddiyetle ve dürüstçe cevaplayacağım."



   Ne uzun ne de kısa olmayan bu mektubun devamında Yuri Andropov barış için neler yapılabileceğini, kendilerinin bu konularda neler düşündüklerini ciddi bir üslupla anlatıyordu. Küçük kızın bu girişimi Sovyetler Birliği yönetiminde büyük bir sempati yaratmış, aynı zamanda tüm dünyada da takdirle karşılanmıştı. Küçük Samantha her yerde bir barış öncüsü olarak tanımlanıyor, bu yaşta böyle bir çaba göstermiş olması hayranlık uyandırıyordu.
   Yuri Andropov mektubunda 1983 yılı yazı için Samantha'yı ebeveynleriyle birlikte Rusya'ya davet etmişti. Aile iki hafta süren bu Moskova ve Leningrad seyahatine memnuniyetle gelmişler, Yuri Andropov'un konukları olarak ağırlanmışlardı. Yuri Andropov ciddi rahatsızlığı nedeniyle onlarla görüşememişti (kendisi birkaç ay sonra yaşamını yitirmişti) ama seyahat süresince onlar için pek çok programlar, ziyaretler düzenlenmişti. Birçok değerli Sovyet sanatçıları ve bilim insanları da onları ziyaret etmiş, çeşitli armağanlar vermişlerdi. Kısacası Samantha Sovyetler Birliği'nde büyük bir sempati uyandırmıştı...        
 ... Samantha ülkesine döndüğünde bir kahraman olarak karşılanmıştı. Artık ünlü bir kişi olduğundan, kendisine teklif edilen bir TV dizisinde rol alıyordu eğitiminin yanı sıra. İki yıl sonra 1985 yılında korkunç bir uçak kazasında hayata veda etti küçük kız. Film çekimi için gidilen bir yerden dönerken babasıyla beraber binmiş oldukları küçük uçak düşmüş, uçakta bulunan altı kişi ölmüştü. Samantha'nın ölümü dünyada derin bir üzüntü yarattı. Maine eyaletindeki kalabalık cenaze törenine gelenler arasında Sovyetler Birliğinin Washington Büyükelçisi de vardı. Küçük Samantha ardında unutulmayacak bir isim, güzel anılar ve bir Sovyet hatıra pulunu bırakmıştı dünyaya.

  
      
      Yıllar sonra nasıl olduysa ortaya çıkan gizli damgalı bir CIA belgesinde bu korkunç olay en ince detaylarına kadar rapor ediliyor, olayın bir suikast değil, kaza olduğuna birileri ikna edilmeye gayret ediliyordu. İkna etme gayreti dikkat çekiciydi ve elbette bir nedene dayanıyordu... (LEVENT ÖZÜBEK - soL Haber)







   

MARK TWAIN


 ...Halley kuyruklu yıldızı, her 75 yılda bir kozmik ziyaretini gerçekleştirir. Kuyruklu yıldız, 1835'te tekrar gelmiştir ve aynı yıl Amerikan edebiyatının en ünlü yazarlarından biri, Ernest Hemingway'in deyimiyle "Amerikan edebiyatının kaynağı" da dünyaya gelmiştir. Bu tesadüfün üzerine Mark Twain, kaderinin kuyruklu yıldızla bağlantılı olduğuna inanmış ve şöyle yazmıştır: "Şüphesiz Tanrı şöyle demiştir: Bu iki gizemli yaratığa gelince, beraber geldiler, beraber gidecekler." 1910 yılında, Halley kuyruklu yıldızı, gece gökyüzünde tekrar parladığında ise Twain "Bu artık son bölüm" cümlesini kaleme almış ve bir daha da yazmamıştır. 21 Nisan 1910 tarihinde de hayatını kaybetmiştir. 
   Halley kuyruklu yıldızının yerküremizi ziyaretiyle Mark Twain'in ölümü arasında nesnel bir neden sonuç ilişkisi kurmak elbette çok mümkün değildir. Ancak Twain'in, üç çocuğunu ve ardından eşini kaybetmesi sebebiyle yaşadığı duygusal çöküntü sonucu yazdıklarının da değişim gösterdiği, ölümün artık onun için bir istek haline geldiği ve bu durumun eserlerine de yansımaya başladığı yapılabilecek nesnel bir çıkarımdır...
 ...Yani, Halley kuyruklu yıldızının Mark Twain'in yeryüzündeki varlığına denk gelen ikinci ziyareti, onun gerçek ölüm sebebi olmasa da, hayatının sonlanmasını isteyen ve bekleyen bir yazarın ölmek için bulduğu kurmaca sebeplerden biri olmuştur. Kanımca bu ölüm sebebi Mark Twain'in kendi ölümünü anlattığı son hikayesidir. (ELİF SEDEF ÇELİK - Aydınlık Kitap) 














Merhaba!

19 Kasım 2017 Pazar

ANADOLU, ACILARLA DOLU




RUHİ SU


   Tam adı Mehmet Ruhi Su... Cumhuriyetin ilanından on bir yıl önce, 1912'de Van'da doğar... Çocukluğunun önemli bir bölümü, babasının memuriyeti nedeniyle atandığı Van'da geçer. Henüz üç yaşında minicik bir çocukken, 1915 kırımında ailesini kaybettiği rivayet edilir. Nitekim yıllar sonra oğlu Ilgın Su, "Babamın 1912'de Van'da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek" demiştir.
   Çocukluk ve gençlik yılları öksüzler yurdunda geçer. Yurttaki müzik öğretmeni Mehmet Tahir'in eline verdiği keman, o zamanki adıyla Mehmet'i (Ruhi'yi) bambaşka bir dünyayla tanıştırır. sonrasında o yıllar için kurduğu tek bir cümle, acılarını bize anlatmaya yeter: "Oyun denen bir şeyin var olduğunu o zaman öğrendim, içim içime sığmıyordu, şaşkındım..." (soL Haber)










BİR VALİZE NE SIĞAR Kİ?
(Ankara Sanat Tiyatrosu)



   "Sen bu kökleri, o tohumları yok edersen, yerinden yurdundan edersen ve onun yerine benimkiler geçsin dersen; dünya harikası bir caminin dibine gökdelen dikersin. Dünyanın en güzel zeytinlerinin olduğu yere mübadele ile gelen insanlar tütüncüydü. Zeytin ağacı hiçbir şey ifade etmiyordu onlara. Anadolu Rum'u için zeytin ağacı onun ayrılmaz parçasıydı. Ama oraya yerleştirdiğin insan, bundan hiçbir şey anlamıyordu. Kim mutlu oldu lanet mübadeleden? Ne Müslümanı ne de Hıristiyanı. Kendini mübadillerin yerine koyabilir misin? Bir gecede binlerce yıldır yaşadığın topraklardan ayrılacaksan eğer, valizine ne sığdıracaksın ki?" (UĞUR YÜCEL)









"Savaşa sahne olmuş bir toprağın yalnızca savaş üretebileceği doğru mu yoksa?"



MARENTE DE MOOR











Merhaba!

12 Kasım 2017 Pazar

BİR ŞEY YAPMALI








   "Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin."

CHE











   "Çöplük" kitabının yazarı, Brezilyalı zenci kadın, Carolina Maria de Jesus. İlkokulu bitirme fırsatı dahi bulamamış, üstelik çöplüklerde, açlık ve umutsuzluk içerisinde yaşarken yazmış bu eseri. Hemen hemen dünyanın bütün dillerine çevilmiş ve dünyanın en çok satan kitapları arasına girmiş. Hayatı kurtulmuş kadının... Öylesine çok açlık çekmiş ki, "ben açlığın rengini gördüm, açlık sarıydı" diye yazmış kitabında... Aklımda kaldığı kadarıyla bir yerinde şöyle diyor: "Memleketimizi idare edenler zengin kimselerdir. Onlar yoksulluğun, açlığın ne olduğunu bilemezler. Çektiğimiz acıları, ıstırapları anlayamazlar... Yöneticileri çoğunluk olan yoksul sınıf seçer. Ne var ki onlar daha çok azınlık olan varlıklı sınıfa hizmet ederler..." (ATTİLÂ DUMAN - Karanlıkta Bir Işık / Artvin Romanı)









   "İnsanlar karınlarını kim doyurursa ona dönerler, doğa böyle çalışır. İşte bu yüzden hürriyet ancak karnı tok insanların hayali olabilir. Sistemin yüzyıllardır sorunsuz çalışmasının temeli insanları yarı aç yarı tok bırakıp, arada sırada böyle şenliklerle fütursuzca doyurup kendine bağlamak. Bazen zeki biri düzene karşı çıktığı vakit ise o kişiyi ya dinsizlikle suçlarlar ya deli muamelesi yaparlar. Çoğunlukla da öldürürler."









   Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın kendi dönemlerinde bir türlü bir araya gelemeyen, birbiriyle çatışan sosyalist - sol gruplara söylediği rivayet edilen bir sözünü hatırladım: "Tamam, şimdi bir araya gelmeyin, beis yok, nasılsa burjuvazinin zindanlarında bir arada olacağız." Hayatın kendilerine dokunmadan yanlarından akıp gideceğini, kendilerine bu dünyada müstesna (apolitik!) bir hayat kuracaklarını zannedenler yanılıyorlar. Onlara şunu söyleyebilirim: "Tamam, siz böyle yaşamaya çalışın bakalım, nasılsa bir gün anlayacaksınız bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunuzu! Çünkü en acımasız kötülükler her zaman kötü insanlar tarafından işlenmez ve çoğu zaman başımıza gelenlerin sebebi 'iyi insanlar'ın görmezden geldiği şeyler yüzündendir." 



ERCAN KESAL










"Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamalarıdır."

EDMUND BURKE











Merhaba!

5 Kasım 2017 Pazar

BİLGİSİZLİKTEN KURTULMAK İÇİN




"Beyin toprak gibidir, bilgiyle beslenmedi mi düşünme çoraklığına uğrar."


ADNAN BİNYAZAR







   Kapitalist düzen,
 zenginliklerin ve kaynakların giderek daha az bir kesimde toplanmasına 
ve kalan işçi çoğunluğunun daha da fakirleşmesine sebebiyet verir.

KARL MARX









   Sadece kuramsal kısmı ele alan çağdaşlarımın aksine, benim için Marx doymak bilmez bir merakla dünyayı kavramanın bir biçimidir. Dönemin Alman ütopyacı sosyalizminin belli başlı siması Wilhelm Weitling ile unutulmayan atışmasında, Marx benim için ilham verici olan şu tümceyi söyler: "Bilgisizlik hiç kimseye yardımcı olmadı." Oysa bugün bilgisizlik içinde yüzüyoruz. Diğerini bilmeme, tarihini bilmeme. Göçmenleri bize sinsice tehdit olarak sunuyorlar. Avrupa kendi içine kapanıyor. Çöküşün, saltanatın sonu reçeteleri devreye giriyor. Diyalektik olarak düşünmeyi yeniden öğrenmemiz gerek, saklı bağlantıları ortaya çıkararak, olguları tarihselliğin içine koyarak. Bu dünyada birkaç tarih yok, her şeyin bağlı olduğu tek bir tarih var. Dünyanın bir yerinde zenginliğin yaratılması, başka bir yörede fakirliğin yaratılmasına eşlik eder. Bir firma bir bölgeyi terk ettiğinde işsizlik ve sefalet yaratır ama uçup gitmez. Ücretlerin düşük olduğu, sermaye-emek güç ilişkisinin sermaye lehinde olduğu yere, başka bir yere sömürmeye gider. Özellikle bu yer neresi olursa olsun, yararlananlar zenginliği yaratanlar değil ama mülk sahipleri, hisse senedi sahipleridir. (Röportaj: LAURENT ETRE -  L'Humanite / Çeviren: İSMAİL KILINÇ)



RAOUL PECK
(Genç Karl Marx adlı filmin yapımcısı)







   Timothy Mitchell'in "Mısır'ın Sömürgeleştirilmesi" isimli kitabındaki 'Gece-Gündüz İzleniyorlardı' başlıklı bölümde köylüler için oluşturulan akıllara zarar izlenme mekanizması şöyle gerçekleşiyordu: 
  "Kırsal nüfusun olduğu yerde sabitlenip Avrupa'nın tüketimi için pamuk veya başka emtiayı üretmesinin sağlanması için yerlerinin dikkatle tespit edilmesi, görevlerinin ya da üretmeleri gereken miktarın tam olarak belirlenmesi ve performanslarının sürekli olarak gözlenip rapor edilmesi gerekiyordu... Köylüler, kendilerine verilen işleri yaparken, 'Program'da belirtildiği gibi gözlenecekler, tarlada piyade ve yabancıların denetiminde çalışacaklardı. Bu resmi görevliler fellahları her gün kontrol ediyor ve köylerini terk etmelerini engellemek için gece-gündüz takip ediyorlardı. İşini yapmakta kusur eden köylüler, hükümet tarafından atanan köy reisine (Şeyh-ül Beled) bildiriliyordu . Şeyh, bir fellahın tarlayı gerektiği gibi işlemediğini öğrendiğinde kırbaçla 25 kere vurarak cezalandırıyordu. Reis, köylüleri denetleme görevini savsaklarsa, ilk seferinde dövülüyor, ikinci seferinde 200 kırbaçla, üçüncü seferinde 300 kırbaçla cezalandırılıyordu."



   Zamanda hızlı bir sıçrama yaptığımızda, pamuğun sağ salim Batı'ya ulaştırılması uğruna Mısır'da yürütülen uygulamaların, bugün de farklı yöntemlerle petrol ya da başka emtianın ticaretinin güvenle yapılması adına yürütüldüğünü, ancak uygulama metotlarının daha karmaşık ve gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Darwin'in Kâbusu (2004) isimli belgeselde Avrupa başkentleri ile Tanzanya arasındaki bir uçak seferinden bahsedilir. Uçak Tanzanya'dan Avrupa'ya pahalı havyar taşırken, Avrupa'dan Tanzanya'ya da 'boş dönmemek için' silah taşır. (BirGün Gazetesi)








Beni sevmekten utanıyor
Oysa şimdi tüfekler kan-kına
Arpacık gez göz
Madrid'e uzanıyor
Ve pirinç kokan ellerine Han'ın
Pirinç saçlı Li'ye
Hedef Çin

Niçin ekmek yediğimiz eller çeker tetiği
Altın halkalar taktığımız
Tanrının önüne çıkmadan ilk arıttığımız
Çeker tetiği

Beni sevmekten utanıyor
Elleriyle örtüyor yüzünü


SENNUR SEZER







   "Niçin ekmek yediğimiz eller çeker tetiği" diye soruyor Sennur Sezer 1966'da yayımladığı ikinci kitabı Yasak'ta yer alan Durmadan adlı şiirinde. İnsan evladı henüz bu sorunun cevabını hakkıyla veremedi. Çünkü güç, iktidar arzusu, sömürü düzeni devam ettiği sürece, insanın ekmek yediği elleri tetikten ayrılmayacak. Ve utanç peşinizi bırakmayacak, yüzünüzü yine o ellerle saklamak durumunda kalacaksınız." (DENİZ DURUKAN - Cumhuriyet Gazetesi)










Merhaba!