"Elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir.
Güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir.
İzafiyet budur."
ALBERT EİNSTEİN
***
(...) Leonis masaya doğru yürüdü. Veli'yi kibarca karşısındaki sandalyeye buyur ettikten sonra yerine geçti. Az önce okumakta olduğu deri ciltli kitabı önüne çekerek, işaretlemiş olduğu sayfayı açtı. Parmağını altı çizili satırda gezdirirken, Latin harfli cümleyi tercüme etti:
"Bu dünyada zevk mi daha baskındır, yoksa acı mı?" Başını kaldırıp bakışlarını Veli'ye dikti. "Sence?"
Veli bu ani soru karşısında bir süre düşündü. Derken yüzünde doğru cevabı hatırlayan öğrencilere özgü bir ferahlama ifadesi belirdi. "İkisi de birdir," diye yanıtladı.
Leonis tek kaşını kaldırdı. Kitabın kapağına işlenmiş yaldızlı ismi göstererek: "Schopenhauer'in şöyle bir sorusu daha var," dedi. "Kendinizi avını parçalayıp yiyen bir hayvanın yerine koyun..." Burnundan derin bir nefes alarak devam etti. "Sonra da parçalanıp canlı canlı yenen kurbanının yerine... İlkinin aldığı haz mı daha büyüktür, yoksa ikincinin çektiği acı mı?"
"İkincinin çektiği acı," diye cevapladı Veli, tereddütsüz.
Leonis başıyla onaylayarak devam etti. "Bizler bedenimizin sağlıklı işleyen organlarını, uzuvlarını, kaslarını değil; ağrıyan dişimizi, boğazımızı, hatta ayakkabımızın vurduğu küçücük bir noktayı hissederiz. Aynı şekilde gündelik hayatta başımıza ufacık bir can sıkıcı mesele gelmeyegörsün; sahip olduğumuz maddi manevi bütün zenginlikleri yok sayarak kafamızı o ayrıntıya takar, gece uykumuzun kaçmasına mâni olamayız."
Veli hak vererek gülümsedi. "Neden böyleyiz peki?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder