14 Şubat 2019 Perşembe

AŞK İLE YAŞAMAK




aşk balkonudur yaşamın
sarkmaksa ta kendisi


MAHİR KARAYAZI









   Mahir Karayazı, öncelikle yaşamı tanımlayarak başlıyor işe. Yaşamı tanımlamaya, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir kavramdan, "aşk" tan başlıyor. "aşk balkonudur yaşamın" diyor. Peki, aşk balkonsa yaşamın kendisi nedir? Elbette, o balkondan aşağı sarkmaktır! Aşk yaşama dâhildir ama onun dışa açılan, aslında ona bağlı olan ama onun dışında kalan bölümüdür. Yaşamın çıkıntısıdır bir anlamda ve yaşamın bütünü, oradan aşağı sarkmaktır. Yaşam aşktır deyip geçemeyiz bu durumda; aşk yaşamın parçasıdır ama aşktan aşağı sarkmayı başarabildiğin oranda "yaşıyorum" diyebilirsin ancak. Balkona çıkmak yetmez, sarkmadığın sürece yaşam süreci tamamlanmamış demektir. Eksik yaşamaktır bu!


ALTAY ÖKTEM









... Yirmi yıl önce karşılaştığımda, yetmiş iki yaşında hoş ve dinç bir adamdı, Mösyö Durand. Tam on yıldan beri, Lyon Garı'nın içindeki muhteşem gastronomi lokantası Mavi Tren'de âşık olduğu kadını bekliyordu.
   Tren istasyonu deyip geçmeyin, Lyon Garı bir başkadır. Çağdaş teknoloji harikası hızlı TGV trenlerinin aerodinamik tasarlanmış sivri ve çelik burunlarını uzattıkları peronlardan başınızı kaldırıp bakacak olursanız, umudun güzergâhını yolculuğuna bile çıkmadan canlandırabilirsiniz kafanızda. İstasyonun duvarları, güneye kalkan trenlerin geçeceği birbirinden güzel diyar manzaralarıyla süslenmiştir. 
   Ama Lyon Garı'nın en hoş yeri, Mavi Tren lokantasıdır.
  Açıldığı 1901 yılından beri dekorunu hiç değiştirmeyen ve tarihi bina olarak kayıtlara geçen lokanta, uçsuz bucaksız büyüklüktedir. 'Altınlı Salon', 'Büyük Salon', 'Tunus Salonu', 'Cezayir Salonu' diye ayrışan mekânlarda yüzlerce kişi, 20. yüzyılın başından kalma bir şatafatla yemek yer. Tüm duvarları fresklerle, büfeleri, masaları eşsiz antikalarla süslüdür ve zamanın en ünlü ressamlarının fırçasından çıkmış kırk beş tablo; Paris-Lyon-Akdeniz seferine çıkan trenlerin uğradığı kentleri konu almıştır.
    Umuda yolculuk için, olağanüstü bir duraktır Mavi Tren.
   Mösyö Durand, kuşkusuz bu yüzden aşka verdiği randevu yeri olarak Mavi Tren'i seçmişti. Otuz yıl aynı yastığa baş koyduğu kadını, on iki yıl önce yitirmişti. Ama ölenle ölünmezmiş. İki yıl tuttuğu yastan sonra, Mösyö Durand'ın yüreğine, evlenmeden önce tanıyıp çok sevdiği bir başka kadının ateşi düşmüştü. Bulup konuşmuştu kadınla. "Birlikte bitirelim" demişti. Kadın ne yanıt verdi, bilinmez. Ancak Mösyö Durand, onu ilk ve son kez gördüğüm 1998 yılında; on yıldır her cumartesi öğle yemeğini Mavi Tren lokantasında yiyor ve ilk aşkının, bir cumartesi günü çıkıp gelmesini bekliyordu.
   Kadın, nerede ve ne kadar zamandır beklendiğini gayet iyi biliyordu. Lokantanın tüm emektar garsonlarının, şef garsonun, müdürün, Mösyö Durand'ın aşk randevusundan haberi vardı. Her cumartesi günü ona aynı masayı ayırıyor, ne yiyip ne içeceğini de biliyorlar; sevip sayıyorlardı Mösyö Durand'ı. 
   Fazla kurcalamadan, gereksiz sorularla sıkmadan ağırlıyorlardı yaşlı adamı. Yanına rahatsız olacağı, gelip geçici istasyon yolcularını oturtmuyorlardı. Ama havadan sudan konuşarak, yalnız bırakmamaya da özen gösteriyorlardı.
  Mösyö Durand, Mavi Tren'in demirbaşı ve beklediği aşk, lokantanın da bir tarihçesiydi. Müşteriden demirbaş, bekleyişten tarihçe olur mu? Meslek müzmin, mesele aşk ise, olur. 
   Acaba Mösyö Durand hâlâ yaşıyor mu?
   Eğer yaşıyorsa 92 yaşında olmalı.
   Acaba beklediği kadın bir cumartesi öğle vakti çıkageldi mi?
   Araştırsam öğrenirim, ama bilmek istemiyorum...
   Çünkü önemli olan beklemek, anlamlı olan beklenmek.
   Mösyö Durand sonsuzluk yolculuğuna çıktıysa eğer, mavi bir trene binip gittiğine eminim.
   Trenler bazen kavuşmak içindir, bazen de ayrılmak. (14 Ekim 2018-Cumhuriyet Gazetesi)


MİNE GÖKÇE KIRIKKANAT



       










Benim can yoldaşım gençlik,
Bak, çekip gidiyorsun sessizce...
Bir eşin de yok hani ardında bıraktığın...
Ve gene biliyorum ki yakında,
Öylesine yapayalnız kalacağım.
Artık dönüp bakmayacak hiçbir hatun,
Olmayacak hiçbirinin gönlünde yerim!.
Zaten bir mermer kütlesine dönmüşken, 
Nasıl bir bakışla benim
Başımda hemen kavak yelleri esiversin?
İşte o zaman duyduğum öfkeyle,
İçimin çölleşmesinden korkuyorum...
Gereksiz bir adam olacağım kısaca,
Yoldaşım olmadıkça gençliğim...
Oysa nasıl da hoyrat dünyamız,
Ve öylesine acımasız...
Ne gelir elden, güle güle diyeceğim,
Çekip giderken gençliğim...
Ama bir isteğim var ondan,
İki erdem bıraksın bana:
Seveyim sonsuzca hoşuma gideni...
Ya da bunu hak etmiyorsa,
Göstereyim ona olan sevgisizliğimi...

(Çeviri: YAŞAR ATAN)



SANDOR PETÖFİ
(Resim: ORLAİ PETRİCH SOMA)













   Uzun yaşamak bir gaye olamaz. İnsanca yaşamak, doludizgin, hesapsız ve geleneksiz bir yaşamak anlam verebilir şu dünyada geçirdiğimiz günlere. Herkes yaşlılığını rahat geçirmek için gençliğini heba edercesine her şeyi yasaklayıp kısıtlıyor kendine. Oysa gençliği ıskalanmış bir hayatın yaşlılığı ne işe yarar ki? Öleceksek aşktan ölelim ulan.



SAİT FAİK ABASIYANIK











14 Şubat Sevgililer ve Dünya Öykü Günü kutlu olsun!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder