Yeditepe'de kurulduğu ileri sürülen İstanbul'da yüzü aşkın tepe ve tepeciklerde on binlerce insanın yaşadığı gecekondu semtleri ortaya çıkmıştı. Otobüsleri, elektrik, telefon ve belediye hizmetleriyle. O güzeller güzeli Boğaziçi'nin tepeleri yağma edilmişti. Ne var ki, bu güzel tabiat ve tarih parçaları yağma edilmekle kalmıyordu. Zira oraları ele geçirenler başlarını sokacak bir dam altıyla yetinmiyorlardı. Yeni türeyen bir inşaatçı tipiyle iş birliği yapıp, arsa karşılığı birkaç apartman sahibi oluveriyorlardı. Oysa, şehrin ve milletin malı toprakları ele geçirmelerine bir dam edinsinler diye izin veriliyordu. Yeni durumda ise, mülk sahibi oluyorlar ve sınıf tırmanma yoluna itiliyorlardı. Gerçi bunların sayısı semtte yaşayanların belki yüzde onunu aşmazdı. Amma, geri kalan yüzde doksan hep umutlanıyordu. Yarın bizim de birkaç dairemiz oluverir diye! Böyle olduğu için de oylarını İşçi Partisi'ne değil, yığınların durumlarını daha kötüleştiren sömürücü çevrelerin partilerine veriyorlardı. Bugün de böyle.
(BURHAN ARPAD / Hesaplaşma - May Yayınları, 1976)
***
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder