Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
(AHMET TELLİ)
(Kaynak: Atlas Dergisi)
İstanbul'un surlarına sırtını vermiş viraneler arasındaki yoksul çocuklardan biriydi Sinan. Renkli leğenlerde ucuz sabunlarla yıkadıkları tertemiz çamaşırları, Sirkeci'den Halkalı'ya giden tren yolunun kenarındaki boş araziye asan birbirinden çileli anneler, akşamları surların oyuklarında yaktıkları ateşin kenarında büzülüp köpek öldüren içen babalar harabesiydi bu mahalle. Heyecanla birbirlerine abartılmış askerlik anılarını, yaşanmamış sevda masallarını anlatırlardı. Kilise çanları, adları çoktan unutulmuş Osmanlı dervişlerinin yeşil kapılı türbeleri, incir ağacı kokan bahçeleri, ölmüş kocalarından kalma tekaüt maaşıyla geçinen ağzı sigaralı dul kadınları, kedileri, bostanları, futbolcu fotoğrafı biriktiren çocukları ve kapı dibi gülüşmeleriyle başlayan aşklarıyla İstanbul'un gizli yüzlerinden biriydi Sinan'ın büyüdüğü mahalle... (AYŞE ÖVÜR / Zamanın Kapıları - Remzi Kitabevi)
"Mademki bahar, yapraklar yürüyor dallara. Yürüsünler, yeşersinler de gönlümüz şenlensin. Helali hoş olsun. Durumlar terso diye ne zamandır Boğaz'a uzanamıyoruz. Daha da birkaç ay göremeyiz muhtemelen ama biz orada değiliz diye erguvanlar açmamazlık etmez değil mi?" (FUAT SEVİMAY / Gör Bağır - İthaki Yayınları)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder