soL'un Notu: Orhan Kemal eşiyle birlikte 1969 yılının Ağustos'unda Sovyetler Birliği'nin davetlisi olarak Moskova'ya gider. Fikret Otyam'ın Cumhuriyet Gazetesi için yaptığı haberde şunlar dile getirilir: "Tanınmış Türk yazarı Orhan Kemal eşi refakatinde Moskova'ya gelmiş ve tedavi edilmek üzere önceki gün hastaneye yatırılmıştır. Uzun zamandan beri kist dermoid, tüberküloz ve kalbinden rahatsız olan ünlü roman ve hikaye yazarı Orhan Kemal buraya geldiği ilk günün gecesi önemli bir kanama geçirmiş, davetlisi olduğu Sovyet Yazarlar Birliği, yazarı ertesi gün yazarlar hastanesine kaldırılmıştır."
Sovyet doktorların tavsiyesine uymayıp tedavisinden birkaç gün sonra Türkiye'ye dönen Orhan Kemal ile Doğan Hızlan, Sovyetler Birliği'ndeki gündelik yaşama dair aşağıdaki röportajı gerçekleştirir.
Orhan Kemal'in ölümünden bir ay sonra yayımlanan söyleşi, Yeni Edebiyat dergisinin Temmuz 1970 tarihli 9. sayısından aktarılmıştır.
Halkın sanatçıyla olan bağları orada nasıl bir durumda?
Dillerini bilmediğim için genel yargılardan kaçınmak zorundayım. Yalnız, başımdan geçen olaylardan birkaçını anlatmakla bilmem sorunuzu gereğince yanıtlayabilecek miyim?
Mihmandar ve tercümanımız Bayan Vera İvanova ve eşimle birlikte Çekhof müzesini gezmeye gitmiştik. Daha önce, ziyaretçilerin kimliklerinin bir deftere kaydedilmesi usuldenmiş. Bayan Vera benim adımı da yazdı. Yazılana bakmakta olan yaşlı bayanın birden dikkat kesildiğini gördüm. Tercümanımıza bir şeyler sordu. O da herhalde gerekli karşılığı vermiş olacak ki, yaşlı bayanın yerinden heyecanla kalktığını gördüm. Elimi sıktı. Tercümanımızın anlattığına göre, SUÇLU ve başka romanlarımı Rusça çevirilerinden okumuş. Bir anda müzeye yayıldı bu. İlgi hemen arttı ve deftere Orhan Kemal olarak Çekhof üzerine bir şeyler yazmam istendi. Müzeyi gezip dolaştıktan sonra istenen birkaç satırı yazdım. Bir de, kaldığım hastahanenin temizlik işlerine bakan, hatta yerleri paspas eden bir kadının, tercümanımıza benden söz etmesi. "- Ben onun romanlarını okudum..." demesi. Bu iki örnek, yabancı bir yazara karşı gösterilen ilginin derecesini anlatmaya yeter sanırım.
Haydi buna bir de aydın kişinin, hem de bir yazarın dediklerini ekleyeyim: Kaldığımız Pekin oteline gelip benimle konuşan yaşlı bir Ukrayna yazarı aynen şunları söyledi: "- Sizi tanımıyordum. Dergim için sizinle konuşma yapmadan önce, dilimize çevrilmiş eserlerinizi görmek istedim. Kitabevlerine başvurdum. Yapılan çeviriler tamamen satılmış. Birer nüsha olsun bulmak kabil olmadı. Okuma odalarına gittim. Orada da bulamadım. Çünkü kitaplarınız okuyucular tarafından alınmış. Hem de her kitabın daha sonraki talipleri kuyruk olmuşlardı. Yani adlarını yazdıranların kuyruğu..."
Nasıl şaşırdığımı, kuşkusuz, nasıl sevindiğimi kestirebilirsiniz.
Orada Yazarlar Birliği'nin görevi, ödevi ve taşıdığı fonksiyonu kısaca anlatır mısınız?
Sovyet Yazarlar Birliği devletin teminatı altında bir kurum. Maddî bakımdan çok zengin, birçok imkânlara sahip. Yazarları sadece korumak değil, öyle sanıyorum ki sağlık durumları, maddî ihtiyaçlarıyla da ilgileniyor. Bu kurum, dünyanın çeşitli ülkelerinden çeşitli yazarı, sanatçıyı davet edip, yediriyor, içiriyor, barındırıyor ve yazarların ülkeleriyle yakınlıklar kurulmasına çalışıyor. Yalnız bu kadarıyla bile işin önemi meydanda. Bana, benden önce giden arkadaşlarıma karşı da aynı ilgiyi göstermiş. Bununla, halklar arasındaki yakınlaşmayı sağlamaya çalışıyor ki, faydası meydanda. Şunu ekliyeyim, yabancı bir yazar olduğum halde, benim bile hastalığımla yakından ilgilendiler. En aşağı üç, hatta beş, altı ay orada kalmamı, tedavi, sonra da nekahet devrimi orada geçirmemi ısrarla istediler. Bir yandan fazla kalamadım. Çünkü ancak bu kadarcık bir zaman için İstanbul'dan ayrılmıştım. Okullar açılacaktı, çocukların çeşitli okul ihtiyaçları, yaklaşan kış için odun, kömür temini...
(soL Haber)
Ne yazık ki bu ülkenin Neşet Ertaş türküleriyle, Yaşar Kemal romanlarıyla, Aziz Nesin mizahıyla büyümemiş, Nâzım Hikmet'in şiirleriyle âşık olmamış, Attilâ İlhan şiirleriyle yürümemiş, Zülfü Livaneli besteleriyle coşmamış milyonlarca insanı var.
(NEBİL ÖZGENTÜRK - Türkiye'nin Linç Tarihi)
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder