Paris'e gidişlerinin birinde, hep duvar tarafında yatan Nazım Hikmet yer değiştirmek istiyor Vera'yla. Vera merakla kulak kabartıyor, bütün gece Nazım Hikmet'in telefonla konuştuğunu duyuyor ama Türkçesi yok anlayamıyor. Sonradan öğreniyor diyaloğu:
"Abidin, geç oldu biliyorum. Vera yeni uyudu. Onun uyumasını bekledim. Vera uyanır diye konuşamıyorum. Ne olur sen konuş, ben dinleyeyim. Ama ne konuşursan konuş. Türkçeye o kadar hasret kaldım ki anlatamam."
"Abidin, geç oldu biliyorum. Vera yeni uyudu. Onun uyumasını bekledim. Vera uyanır diye konuşamıyorum. Ne olur sen konuş, ben dinleyeyim. Ama ne konuşursan konuş. Türkçeye o kadar hasret kaldım ki anlatamam."
Nazım Hikmet ve çok sevdiği eşi Vera, Paris'te bir otelde kalmaktadırlar. Nazım Hikmet gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Vera'ya "Saman Sarısı" adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur:
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
Nazım ve Abidin, Sen Irmağını gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başına oturmuşlardır. Abidin bir yandan bir şeyler çizmektedir. Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti:
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya...
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder