AGOP MARTAYAN DİLAÇAR
(d.22 Mayıs 1895 İstanbul-ö.12 Eylül 1979 İstanbul)
Türk Dil Kurumu'nun baş uzmanı ve ilk genel sekreteri olan Agop Martayan, 1934 yılındaki Soyadı Kanunu dolayısıyla Atatürk'ün kendisine Türkçe'nin gelişimine katkılarından dolayı önerdiği "Dilaçar" soyadını kabul etti. Türk ulusunun ve Türkçe'nin kökenlerinin bulunması konusunda önemli bilgileri ortaya çıkardı. Türk Dil Kurumu'ndaki görevini ölümüne kadar sürdürdü.
Ölüm haberi TRT tarafından Adil Açar olarak yanlış duyurulmuş, sonrasında ise Agop adı söylenmeyerek A. Dilaçar şeklinde aktarılmıştır.
1910'da girdiği Robert Kolej'i, 1915' de "Newyork Bilim Ödülü'nü alarak bitirir. Okulu bitirdiğinin ikinci günü askere alınır. Kafkas Cephesi'nde gösterdiği başarıdan dolayı madalya ile ödüllendirilir. Savaştaki çatışmaların durulduğu bir sırada Alman subaylara Türkçe öğretmeye başlar. Alman subayların elinde Gyula Nemeth'in "Türkische Grammatik"i vardır. Bu yapıt Agop'un ilgisini çeker. Bu sıradaki Sovyet Devrimi'nin etkisiyle dersler tavsar, azınlık subayların kimisi doğudaki cephenin gevşemesinden yaralanarak savaştan kaçmaktadır. Bu subayların kaçışını önlemek için onların Güney Cephesi'ne gönderilmeleri düşünülür, Agop da Güney Cephesi'nin yolunu tutar. Halep'e asker gözetiminde varan Agop, otele giderken yolda tutsak İngiliz askerlerle karşılaşır. Hintli bir albay Agop'a, salçalı yemekleri yiyemediklerini, kendilerine kuru gıdalar verilmesini söyler ve ondan bu isteğini Türkçe'ye çevirmesini ister. Agop, tutsak albayın bu isteğini yerine getirdikten sonra gittiği otelde gece yarısı "casusluk yaptığı" suçlamasıyla gözaltına alınır. Komutana hesap vermek üzere götürüldüğü Şam'da huzuruna çıkarıldığı komutan Mustafa Kemal'dir.
Mustafa Kemal, Agop'la ilgili raporu okuduktan sonra biraz hayranlıkla, biraz da merakla sorar:
Nasıl oldu da kaçmadın, kolaylıkla kaçabilirdin?
Agop, Kafkas Cephesi'nde aldığı madalyayı göstererek "bu vatan için kan dökmüşüm, bu madalya sahte değildir" der ve ekler: "Kafkas Cephesi'nden kaçmayan herhalde Şam sokaklarından kaçacak değildir."
Mustafa Kemal genç subaya bir öğüt verir: Halep'te seni tutuklayan komutanını kötülüyorsun ama o haklıydı" der. "Seni de anlıyorum...Gençsin, yedek subaysın, daha askeri kanunları okumamışsın, bilmiyorsun. Şunu bilmelisin ki tutsaklarla temas etmek yasaktır".
Mustafa Kemal, Agop'un yanında taşıdığı kitapla ilgilenir. Latin harfleriyle yazılı Türkçe'yi ilk kez o kitapta görür.
Aradan yıllar geçer. Sofya Üniversitesi'nde çalışan Agop Martayan adlı bir bilim adamının, İstanbul'da yayınlanan Ermenice Arevelk gazetesinde "Türk Yazıtları'nın 1200. Yıldönümü" başlıklı bir yazısı yayımlanır. Bu yazı dizisi, dil devrimi hazırlıkları içerisinde olan Mustafa Kemal'in dikkatini çeker. Yazıları okudukça, yazarının kendisine hiç de yabancı gelmediğini duyumsar. Yıllar önce Şam'da casus diye karşısına getirilen Ermeni yedek subayı gelir gözlerinin önüne. Yazarın fotoğrafını görmek ister. Eşinin annesinin evini bilen bir kişi gider Agop'un bir fotoğrafını getirir. Mustafa Kemal, fotoğraftaki Agop'u hemen tanır ve onun adını, 1932 yılında toplanan 1. Dil Kurultayı'na katılacak bilim adamları listesine yazdırır.
Bugün kullandığımız Latin Alfabesi'ni Türkçe'ye uyarlayan Agop Dilaçar,
Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadının verilmesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne teklif eden kişidir.
Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder