7 Haziran 2020 Pazar

PLASTİK İNSAN







    Fransa'da Chauvet-Pont d'Arc Mağarası'nda yaklaşık 30 bin yıl önceden kalan bir insan eli izi. 30 bin yıl önceden "Buradaydım" diye bir iz bırakmış.

    Hâlâ buradayız.

   Hâlâ buradayız da neden buradayız? Sık sık aklıma takılan, bu dünyada işimiz ne sorusu bu salgın sırasında evlere kapanınca daha çok aklıma düşer oldu. Fiziki çevremizi oluşturan dünyaya ve bizden başka diğer canlılara baktığımda cevap daha da içinden çıkılmaz oluyor. Yağmur yağmazsa kuraklık oluyor. Arılar olmazsa yiyeceklerimizin bir kısmı, çiçeklerin çoğu olmuyor. Öyle ince bir denge ki kuş gribinden tavuklar ölünce her yeri hastalık yapıcı kene sarıyor. Şu sıra herkesin lanet okuduğu yarasalar bile ekosistemin önemli bir parçası. Geceleri çalışan birçok tohum toplayıcı, orman ve tarım ürünlerine zararlı parazit ve haşereleri yok eden bir bitki örtüsü koruyucusu.

   Peki biz, biz insanlar olmasak ne oluyor? Biz yok olursak dünyanın döngüsünde aksayan, eksik kalan bir durum var mı? Yoksa tam tersi mi? Üç aylık küresel kapanmada doğa kendini temizledi, hayvanlar rahat etti, atmosfer temizlendi ve daha iyiye doğru yoluna devam ediyor.

   İnsanlığın bir şekilde dünyadan yok olması durumunda, geleceğe yönelik yapılan projeksiyonlarda bir iki gün içinde elektrik şebekelerinin, pompa ile çalışan su, kanalizasyon gibi sistemlerin destek sistemleri de çökünce tamamen durması ile dünya sessizliğe bürünüyor. Fabrikalar duruyor, nükleer santraller belki sızıntı yapıp çevresini öldürüyor ya da çevresinde yeni mutasyonlara sebep oluyor. Fabrika atıklarından ve nükleer kirden etkilenmeyen doğal alanlar otlar, ağaçlar ve çalı örtüsü ile kaplanıyor. Haftalar içinde bile yavaş yavaş şehirler, asfalt yollar bitki ve diğer canlılar tarafından kolonize edilmeye başlıyor. Evde mama yemeye alışmış, kendimize benzettiğimiz ev hayvanları aç ve çaresiz doğada hayatta kalmaya çalışıyor. Geriye de orada burada çözünemeden kalmış paslanmış metaller, beton, plastik ve milyarlarca araba ve araba lastiği kalıyor.


  



   İnsanlar yok olunca, en baş düşmanından kurtulan sivrisinekler çok mutlu oluyor, türü tehlike altında olan canlılar tekrar çoğalmaya başlıyor. Atmosferdeki karbon, artan bitki örtüsü tarafından emilip temizleniyor, ısı ve deniz seviyesi düşüyor. Filler ve aslanlar bile Avrupa'ya kadar yayılma şansı buluyor. Nehirler, denizler, atmosfer daha temiz, doğal hayat canlı. Evet bizsiz dünya çok daha mutlu.

   O çok övündüğümüz, güvendiğimiz, bir tek bizde var dediğimiz aklımızla kurduğumuz sistem ise kendini sadece üç ay idame ettirebiliyor. Sağlımızı bile hiçe sayarak bu pamuk ipliğine bağlı düzeni sürdürmek için yakında evlerden çıkacağız. Çarklar yine dönmeye, yollar araçla dolmaya, atıklar, zehirli gazlar salınmaya başlayacak. Ormanları yıkıp oteller, nehirlere hidroelektrik santralleri kuracağız. Birleşmiş Milletler raporuna göre 20. yüzyılda üçte ikisini yok ettiğimiz dünya ormanları ve sulak arazilerinin kalan üçte birine musallat olacağız. 

   Sonra birileri bir film yapacak. O gözden kaçıp kurtulmuş ya da ekonomik değeri olmadığı için insan eli değmemiş ya da ısrarla korunmuş doğayı görüp hayran kalacağız. 






   Biz hâlâ buradayız ve aynı kafadayız. Okyanuslarda sekizinci kıta adı verilen büyük adacıklar halinde yüzen plastikler gittikçe çoğalacak. İnsanlar yok olsa bile bu adalar ancak uzun yıllar sonra çözünüp mikro partiküller olarak okyanus tabanına çökecek. Belki evrim sonucu bir gün plastik yiyen bakteriler oluşacak ama bu milyarlarca yıl sürecek.






    İnsan türü olarak ardımızda bıraktığımız en kalıcı iz sanırım bu plastikler ve araba lastikleri olacak. 


L. GÜLDEN TRESKE
(BirGün Gazetesi)







Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder